ayrlrlar. Ksm- ekseri ise, hissiyat suretinde kendilerini
ihsas ederler ve hayattan kaynama suretinde kendilerini
bildirirler.
Hem hayat, kâinatn tedbir ve idaresinde hükümferma
olan rzk ve rahmet ve inayet ve hikmeti tazammun edi-
yor. Güya, hayat onlar arkasna takp, girdi¤i yere çeki-
yor. Meselâ, hayat bir cisme, bir bedene girdi¤i vakit,
Hakîm
ismi dahi tecelli eder, hikmetle yuvasn güzelce
yapp tanzim eder. Ayn hâlde
Kerîm
ismi de tecelli edip,
meskenini hacatna göre tertip ve tezyin eder. Yine ayn
hâlde
Rahîm
isminin cilvesi görünüyor ki, o hayatn de-
vam ve kemali için türlü türlü ihsanlarla taltif eder. Yine
ayn hâlde
Rezzak
isminin cilvesi görünüyor ki, o haya-
tn bekasna ve inkiflafna lâzm maddî, manevî gdalar
yetifltiriyor ve ksmen bedeninde iddihar ediyor. Demek,
hayat bir nokta-i mihrakiye hükmünde, muhtelif sfât bir-
biri içine girer, belki birbirinin ayn olur. Güya, hayat ta-
mamyla hem ilimdir, ayn hâlde kudrettir, ayn hâlde de
hikmet ve rahmettir ve hakeza...
flte, hayat bu cami mahiyet itibaryla fluun-u zatiye-i
Rabbaniyeye âyinedarlk eden bir âyine-i samediyettir.
flte bu srdandr ki,
Hayy- Kayyum
olan
Zat- Vacibü'l-Vü-
cud,
hayat pek çok kesretle ve mebzuliyetle halk edip,
neflir ve teflhir eder. Ve her fleyi hayatn etrafna toplat-
trp, ona hizmetkâr eder. Çünkü, hayatn vazifesi büyük-
tür. Evet, samediyetin âyinesi olmak kolay bir fley de¤il,
adî bir vazife de¤il.
SÖZLER | 1101
O
TUZ
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
hizmetkâr:
hizmetçi.
hüküm:
karar.
hükümferma:
hüküm süren; ge-
çerli olan.
idare:
çevirme, yönetme.
iddihar:
biriktirme, depolama.
ihsan:
iyilik etme, ba¤fllama, ik-
ram etme.
ihsas:
hissettirme.
inayet:
yardm, ihsan, lütuf.
inkiflaf:
açlma, ortaya çkma; ge-
liflme.
itibaryla:
yönüyle, özelli¤iyle.
kâinat:
bütün âlemler, varlklar.
kemal:
olgunluk, mükemmellik.
Kerîm:
ikram ve ihsan bol olan
anlamnda Allahn bir ismi.
kesret:
çokluk.
ksm- ekser:
büyük ço¤unluk.
kudret:
güç, kuvvet.
lâzm:
gerekli.
mahiyet:
bir fleyin hakikati, yap-
s; özellik.
mebzuliyet:
ucuzluk.
mesken:
oturulacak, yaflanlan
yer.
muhtelif:
çeflitli, farkl.
neflir:
yayma.
nokta-i mihrakiye:
hareket nok-
tas, odak noktas.
Rahîm:
rahmeti her fleyi kuflatan,
sonsuz flefkat ve merhamet sahi-
bi Allah.
rahmet:
acma, merhamet etme,
flefkat gösterme.
Rezzak:
bütün yaratlmfllarn rz-
kn veren ve ihtiyaçlarn karflla-
yan Allah.
rzk:
yiyecek, içecek fley.
samediyet:
her fleyin Allaha
muhtaç olmas, Allahn hiç bir fle-
ye muhtaç olmamas.
sfât:
vasflar, nitelikler.
sr:
gizli hakikat, gerçek.
suret:
biçim, flekil.
fluun-u zatiye-i Rabbaniye:
var-
lklar yaratan, ihtiyaçlarn gide-
ren onlar uyum içinde sevk ve
idare eden Allahn yüce zatnn
gere¤i olan ve zatndan ayrlma-
yan ifller, fiiller.
taltif:
lütuf ve ihsanda bulunma.
tanzim:
düzenleme, tertipleme.
tazammun:
içine alma, kapsama.
tecelli:
görünme, yansma, belir-
me.
tedbir:
idare etme, çekip çevir-
me.
tertip:
belirli bir sra ile düzenle-
me.
teflhir:
gösterme, sergileme.
tezyin:
süsleme.
vazife:
görev.
Zat- Vacibül-Vücud:
varl¤ za-
rurî ve zatî olan, varl¤ baflkasnn
varl¤na ba¤l de¤il, kendinden
olup ezelî ve ebedî olan Allahn
yüce Zat.
adî:
basit, önemsiz.
âyine:
ayna.
âyinedar:
ayna olan, bir fleyin
özelliklerini, sfatlarn göste-
ren.
âyine-i Samediyet:
her fleyin,
hiçbir fleye muhtaç olmayan
Allaha muhtaç oluflunun ay-
nas.
beka:
süreklilik, devamllk.
cami:
toplayan, çeflitli özellik-
leri içinde bulunduran.
cilve:
görüntü, yansma.
güya:
sanki.
hacat:
hacetler, ihtiyaçlar, ge-
rekli nesneler.
hakeza:
bunun gibi.
Hakîm:
her fleyi belirli gaye-
lere yönelik, faydal, anlaml,
yerli yerinde yaratan Allah.
halk:
yaratma.
hayat:
dirilik, canllk, yaflayfl.
Hayy- Kayyum:
her canlya
hayat veren ve onlar ayakta
tutan, Allah.
hikmet:
her fleyin belirli ga-
yelere yönelik olarak, manal,
faydal ve tam yerli yerinde
yaplmas.
hissiyat:
duygular.