Demek, nas›l esmada bir ‹sm-i Azam var; öyle de, o
esman›n nukuflunda dahi bir nakfl-› azam var ki, o da in-
sand›r.
Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku. Yoksa,
hayvan ve camit hükmünde insan olmak ihtimali var.
‹K‹NC‹ NOKTA:
Mühim bir s›rr-› ehadiyete iflaret
eder. fiöyle ki:
‹nsan›n, nas›l, ruhu bütün cesedine öyle bir münase-
beti var ki, bütün azas›n› ve eczas›n› birbirine yard›m et-
tirir. Yani, irade-i ‹lâhiye cilvesi olan evamir-i tekviniye ve
o emirden vücud-u haricî giydirilmifl bir kanun-u emrî ve
lâtife-i Rabbaniye olan ruh, onlar›n idaresinde, onlar›n
manevî seslerini hissetmesinde ve hacatlar›n› görmesin-
de birbirine mâni olmaz; ruhu flafl›rtmaz, ruha nispeten
uzak yak›n bir hükmünde, birbirine perde olmaz. ‹sterse
ço¤unu birinin imdad›na yetifltirir, isterse bedenin her
cüz’ü ile bilebilir, hissedebilir, idare edebilir. Hatta, çok
nuraniyet kesb etmifl ise, her bir cüz’ü ile görebilir ve ifli-
tebilir.
Öyle de,
1
'
¤r
Yn
’r
G o
?n
ã n
Ÿr
G !n
h
, Cenab-› Hakk›n madem
Onun bir kanun-u emri olan ruh küçük bir âlem olan in-
san cisminde ve azas›nda bu vaziyeti gösteriyor, elbette
âlem-i ekber olan kâinatta o Zat-› Vacibü’l-Vücud’un ira-
de-i külliyesine ve kudret-i mutlakas›na hadsiz fiiller, had-
siz sedalar, hadsiz dualar, hadsiz ifller, hiçbir cihette Ona
a¤›r gelmez, birbirine mâni olmaz, o Hâl›k-› Zülcelâl’i
meflgul etmez, flafl›rtmaz. Bütününü birden görür, bütün
SÖZLER | 1121
O
TUZ
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
me gücü, kudreti.
irade-i külliye:
Cenab-› Hakk›n
her fleye hâkim olan ve her fleyi
kuflatan iradesi.
‹sm-i Azam:
Cenab-› Hakk›n bin
bir isminden en büyük ve mana-
ca di¤er isimleri kuflatm›fl olan›.
iflaret:
gösterme, bildirme.
kâinat:
bütün âlemler, varl›klar.
kanun-u emrî:
do¤rudan Allah’›n
emrinden gelerek vas›tas›z iflle-
yen kanun.
kesb etme:
kazanma, bir özelli¤e
sahip olma.
kudret-i mutlaka:
Allah’›n, son-
suz ve s›n›rs›z kudreti.
lâtife-i Rabbaniye:
do¤rudan
do¤ruya Cenab-› Hak ile ba¤ ku-
ran Rabbanî duygu.
manevî:
maddî olmayan, mana-
ya ait; ruha ait, içe ait; fikrî, hissî;
görünmeyen.
mâni:
engel.
meflgul etmek:
ifl yapamaz hale
getirmek.
mühim:
önemli.
münasebet:
iliflki, ba¤lant›.
nakfl-› azam:
büyük iflleme, süs-
leme.
nispeten:
oranla, k›yasla.
nukufl:
nak›fllar, ifllemeler.
nuraniyet:
nur özelli¤i.
ruh:
manevî varl›k. can.
seda:
ses.
s›rr-› ehadiyet:
Allah’›n her bir
varl›kta görülen birlik tecellisinin
s›rr›.
vaziyet:
durum, hâl.
vücud-u haricî:
maddî vücut, be-
den.
Zat-› Vacibü’l-Vücud:
varl›¤› za-
rurî ve zatî olan, varl›¤› baflkas›n›n
varl›¤›na ba¤l› de¤il, kendinden
olup ezelî ve ebedî olan Allah’›n
yüce zat›.
âlem:
dünya.
âlem-i ekber:
en büyük
âlem; kâinat.
aza:
organlar.
beden:
vücut, gövde.
camit:
cans›z.
Cenab-› Hak:
Hakk›n tâ ken-
disi olan, fleref ve azamet sa-
hibi yüce Allah.
ceset:
beden, gövde, vücut.
cihet:
yön.
cilve:
görüntü, yans›ma, akis.
cisim:
beden, vücut.
cüz’:
k›s›m, parça.
cüz’ü:
parças›, k›sm›.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ecza:
parçalar, k›s›mlar.
esma:
adlar, isimler.
evamir-i tekviniye:
yarat›l›fl-
la ilgili emirler.
fiil:
ifl, olufl.
hacat:
ihtiyaçlar.
hadsiz:
s›n›rs›z, sonsuz.
Hâl›k-› Zülcelâl:
Celâl, azamet
ve kibriya sahibi yarat›c› anla-
m›nda Allah’›n bir s›fat›.
hissedebilmek:
alg›lamak.
hükmünde:
gibi, de¤erinde.
idare:
yönetme.
ihtimal:
olabilirlik.
imdat:
yard›m.
irade-i ‹lâhiye:
Cenab-› Hak-
k›n iradesi, diledi¤ini yapabil-
1.
En yüce s›fatlar Allah’›nd›r. (Nahl Suresi: 60.)