Dokuzuncu Mektupta ne derece nuranî ve zahir oldu¤u
ispat edildi¤inden, o iki Sözü ve o Mektubu ve o Mektu-
bun On Dokuzuncu ‹flaretini bu makamda düflünüp, sö-
zü onlara havale edip, yaln›z deriz ki:
Tevhidin bir bürhan-› nat›k› olan Zat-› Ahmediye Aley-
hissalâtü Vesselâm risalet ve velâyet cenahlar›yla, yani
kendinden evvel bütün enbiyan›n tevatürle icmalar›n› ve
ondan sonraki bütün evliyan›n ve asfiyan›n icmakârâne
tevatürlerini tazammun eden bir kuvvetle, bütün hayat›n-
da, bütün kuvvetiyle vahdaniyeti gösterip, ilân etmifl ve
âlem-i ‹slâmiyet gibi genifl, parlak, nuranî bir pencereyi,
marifetullaha açm›flt›r. ‹mam-› Gazalî, ‹mam-› Rabbanî,
Muhyiddin-i Arabî, Abdülkadir-i Geylânî gibi milyonlar
muhakkikîn-i asfiya ve s›dd›kîn o pencereden bak›yorlar,
baflkalar›na da gösteriyorlar. Acaba böyle bir pencereyi
kapatacak bir perde var m›? Ve onu ittiham edip, bu
pencereden bakmayan›n akl› var m›? Haydi, sen söyle.
Otuz Üçüncü Pencere
1
Ék
ªu
«n
b @ Ék
Ln
ƒp
Y o
¬ n
d r
?n
©r
é
n
j
r
º n
dn
h n
ÜÉn
à`p
µ r
dG p
?p
ór
Ñn
Y '
¤n
Y n
?n
õr
f n
G… = /
ò s
dG !o
ór
ªn
ë r
dn
G
2
p
Qƒ t
ædG n
‹p
G p
äÉn
ª o
? t
¶dG n
øp
e ¢n
SÉ s
ædG n
êp
ôr
îo
àp
d n
? r
« n
dp
G o
?Én
æ r
d n
õr
fn
G l
ÜÉn
à` p
c
'
ô=dG
Bütün geçmifl Pencereler Kur’ân denizinden baz› kat-
reler oldu¤unu düflün. Sonra, Kur’ân’da ne kadar âb-›
hayat hükmünde olan envar-› tevhit var oldu¤unu k›yas
edebilirsin. Fakat, bütün o Pencerelerin menba› ve ma-
deni ve asl› olan Kur’ân’a gayet mücmel bir surette,
SÖZLER | 1123
O
TUZ
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
¤unu kazanm›fl, keramet göste-
ren kullar.
evvel:
önce.
gayet:
çok, son derece.
hamd:
methetme, övme; Allah’a
karfl› memnuniyeti överek ve
flükrederek bildirme.
havale:
b›rakma, gönderme.
hayat:
ömür, yaflan›lan süre.
icma:
bir konu üzerinde fikir birli-
¤ine varma.
icmakârâne:
fikir ve söz birli¤i
edercesine, topluluk olarak.
ilân:
duyurma, bildirme.
‹mam-› Gazalî:
bkz. fiah›s Bilgileri.
‹mam-› Rabbanî:
bkz. fiah›s Bilgi-
leri.
iman:
Allah’a inanma.
inkâr:
reddetme, kabul etmeme.
ispat:
delillerle do¤rulu¤unu orta-
ya koyma.
ittiham:
suçlamak.
katre:
damla.
k›yas:
karfl›laflt›rma.
lam:
Arapça alfabesinde bir harf.
mahsus:
özel.
marifetullah:
Allah’› isim ve s›fat-
lar›yla tan›ma ve bilme.
menba:
kaynak.
muhakkikîn-i asfiya:
Hz. Pey-
gamberin çizgisinde yaflayan ve
hakikatleri delilleriyle bilen ilim
ve takva sahibi büyük zatlar.
Muhyiddin-i Arabî:
bkz. fiah›s Bil-
gileri.
mücmel:
k›sa, özetlenmifl.
nur:
ayd›nl›k.
nuranî:
nurlu.
ra:
Arapça alfabesinde bir harf.
Rab:
besleyen, yetifltiren, verdi¤i
nimetlerle yaratt›klar›n› ›slah ve
terbiye eden Allah; yaratan, bü-
yüten, terbiye eden.
risalet:
elçilik.
s›dd›kîn:
do¤ru sözlü olanlar, sö-
zünde, iflinde do¤ru olanlar, sami-
miyetle iman etmifl olan ve bu-
nun gere¤ine tam olarak uyanlar.
suret:
biçim, flekil.
tazammun:
içinde bulundurma.
tevatür:
sa¤lam bilgi, haber; ya-
lan söylemelerini akl›n kabulle-
nemeyece¤i bir topluluk taraf›n-
dan verilen bilgi.
tevhit:
birleme, kâinattaki her
fleyin bir olan Allah’a ait oldu¤u-
nu bilme ve inanma.
tezat:
z›tl›k.
vahdaniyet:
Allah’›n birli¤i ve
varl›¤›.
velâyet:
velîlik.
zahir:
görünen.
Zat-› Ahmediye:
Peygamberimiz
Hz. Muhammed’in zat›, flahs›.
Abdülkadir-i Geylânî:
bkz.
fiah›s Bilgileri.
âb-› hayat:
hayat suyu.
âlem-i ‹slâmiyet:
‹slâm dün-
yas›.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
asfiya:
Hz. Peygamberin yo-
lundan giden safiyet, ilim ve
takva sahibi büyük zatlar.
asl›:
esas›.
bürhan-› nat›k:
konuflan de-
lil; Allah’›n varl›¤›n› ve birli¤ini
ispat eden Hz. Muhammed.
cenah:
taraf.
elif:
Arapça alfabesinde bir
harf.
enbiya:
nebîler, peygamber-
ler.
envar-› tevhit:
Allah’›n birli¤i-
ne inanman›n meydana getir-
di¤i ayd›nl›klar, nurlar.
evliya:
velîler, Allah’›n dostlu-
1.
Hamd o Allah’a mahsustur ki, kuluna kitab› indirmifl ve o kitapta hiçbir tezat ve e¤rili¤e yer
vermemifltir. O kitab› dos do¤ru indirmifltir. (Kehf Suresi: 1-2.)
2.
Elif lâm râ. Bu bir kitapt›r ki, insanlar› Rablerinin izniyle inkâr karanl›klar›ndan iman nuru-
na ç›karman için sana indirdik. (‹brahim Suresi: 1.)