âlâm:
üzüntüler, elemler ve sıkın-
tılar.
bââsâm:
günahlarıyla, hatalarıyla
beraber.
bahem:
beraberce.
eddâî:
dua eden anlamında,
eskiden ulemanın imza yeri-
ne yazdıkları terim.
emnüemân:
emniyet ve gü-
ven, rahat ve huzur.
emvat:
ölüler.
enâm:
tüm canlılar.
enindar:
iniltili.
haşiye:
dipnot.
hissetmek:
algılama.
hiss-i kablelvuku’:
vuku bul-
madan önce hissetmek.
hüsran-ı İslâm:
İslâmın ka-
yıpları, sıkıntıları.
istikbal:
gelecek.
püremvat:
pek çok ölüler.
revanım:
yürümekteyim.
saha-i ukba-i ferda:
yakın
gelecekteki; ahiret sahası,
mahşer meydanı.
semavat:
semalar, gökler.
yakîn:
kesin inanç.
yed-i beyza-i İslâm:
İslâmın
parlak eli.
yemin-i yümn-i iman:
ima-
nın bereketli eli, uğurlu, sa-
adetli tarafı.
zemin-i Asya:
Asya kıt’ası.
Eddâî
(HAŞİYE 1)
Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde
Said’den yetmiş dokuz emvat
(HAŞİYE 2)
bââsâm âlâma.
Sekseninci olmuştur mezara bir mezar taş,
Beraber ağlıyor
(HAŞİYE 3)
hüsran-ı İslâma.
Mezar taşımla püremvat enindar o mezarımla
Revanım saha-i ukba-i ferdâma.
Yakînim var ki, istikbal semavatı, zemin-i Asya
Bahem olur teslim yed-i beyza-i İslâma.
Zira yemîn-i yümn-i imandır;
Verir emnüemân ile enâma…
HAŞİYE 1:
Bu kıt’a, onun imzasıdır.
HAŞİYE 2:
Her senede iki defa cisim tazelendiği için, iki Said ölmüş
demektir. Hem, bu sene Said yetmiş dokuz senesindedir. Her bir
senede bir Said ölmüş demektir ki, bu tarihe kadar Said yaşaya-
cak.
HAŞİYE 3:
Yirmi sene sonraki bu şimdiki hâli, hiss-i kablelvuku ile
hissetmiş.
L
EMAAT
| 1132 | SÖZLER