Muhakemat - page 69

Onuncu Mukaddeme
Bir kelâmda, her fehme gelen şeylerde mütekellim
muahaze olunmaz. zira mesuk-i lehü’l-kelâmdan başka
mefhumlar, irade ile deruhte eder. İrade etmezse, itab
olunmaz. Fakat garaz ve maksada mutlaka zamindir.
Fenn-i beyanda mukarrerdir: sıdk ve kizp, mütekelli-
min kast ve garazının arkasında gidiyorlar. demek mak-
sut ve mesak-ı kelâmda olan muahaze ve tenkit mütekel-
lime aittir. Fakat, “kelâmın müstetbeatı” tabir olunan tel-
vihat ve telmihatında ve “suver-i maani” ve “tarz-ı ifade”
ve “maani-i ulâ” tabir olunan vesail ve üslûp garazında
olan günah ve muahaze, mütekellimin zimmetinde değil,
belki örf ve âdete ve kabul-i umumîye aittir. zira, tefhim
için kabul-i umumî ve örf ihtiram olunur. Hem de, eğer
hikâye ise, halel ve hata “mahkiyun anh”a aittir.
evet, mütekellim suver ve müstetbeatta muahaze olun-
maz. zira onlara el atmak, semeratını almak için değil-
dir. Belki daha yukarı makasıdın dallarına çıkmak içindir.
eğer istersen, kinaî şeylere dikkat et. Meselâ, “Filânın
kılıncının bendi uzundur” ve “ramadı çoktur” denildiği
vakit, o adam uzun ve sahi ola… ramad ve kılıncı hiç ol-
mazsa da kelâm sadıktır. eğer istersen, misal ve müsül-i
faraziyeye dikkat et. göreceksin: İştihardan neş’et eden
kıymet ve kuvvetle müdavele-i efkâr ve akıllar arasında
sefarete müstait oluyorlar. Hatta Mesnevî sahibi ve
MuhakeMat | 69 |
u
nsuru
l
-H
akikaT
mesûkun-lehü-l-kelâm:
sözün
söylenme maksadı.
misal:
örnek.
muaheze:
tenkit, itiraz, sorgula-
ma.
mukaddeme:
başlangıç.
mukarrer:
kesinlik kazanmış hü-
küm.
müdavele-i efkâr:
karşılıklı fikir
alış-verişinde bulunma, karşılıklı
konuşma.
müstait:
kabiliyetli; bir tarafa
meyli olan.
müstetbeât:
söze tâbi olan ma-
nalar, söz söylerken, söz arasında
işaretle anlatmalar.
müsül-i faraziye:
farazî temsiller,
hikâyeler.
mütekellim:
söyleyen, konuşan,
birinci şahıs.
neş’et:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
ramad:
kül, ateş külü.
sadık:
do€ru, gerçek.
sefaret:
sefirlik, elçilik.
semerat:
semereler, meyveler.
Sıdk:
do€ruluk.
suver:
suretler.
suver-i maani:
anlamların suret-
leri.
tabir:
ifade.
tarz-ı ifade:
ifade tarzı, söyleyiş,
anlatış şekli.
tefhim:
anlatma, açıklama, bildir-
me.
telmîhat:
telmihler, ça€rışımlar.
tenkîd:
eleştirme.
üslûp:
ifade yolu, kendine has
ifade veya yazı tarzı.
vesail:
vesileler, sebepler.
zamin:
tazmin eden, tazmine
mecbur olan, kefil olan, kefil.
zimmet:
leh ve aleyhteki hakla-
rın geçerli olması ve gerçekleş-
mesi.
bend:
ba€, yular, boy.
deruhte:
üstüne alma, yük-
lenme, kendini vazifeli bilme.
fehm:
anlayış.
fenn-i beyan:
belâ€at ilminin
üç bölümünden ikinci bölü-
müdür. ‹fade etme yolları
olan teşbih, mecaz ve kinaye-
den bahseden ilim.
garaz:
kötü kasıt, düşmanca
niyet, kin.
halel:
bozukluk, eksiklik.
ihtiram:
hürmet etme, saygı
gösterme.
irade:
dileme, isteme.
iştihar:
meşhur olma, şöhret
bulma, tanınma.
itap:
azarlama, rencide etme,
sorgulama.
kabul-i umumî:
umumun,
genelin kabulü.
kast:
bir işi bile bile, isteyerek
yapma.
kelâm:
söz.
kıymet:
de€er.
kinaî:
kinayeden gelen, kina-
yeye dair.
kizb:
yalan.
maani-i ulâ:
önceki manalar,
ilk manalar, bir kelime veya
ibareye verilmesi gereken bi-
rinci mana.
mahkiyyun anh:
kendisin-
den söz edilmiş, anlatılan, söz
konusu olan.
makasıd:
maksatlar, gayeler.
maksat:
kastedilen şey; gaye.
maksut:
kast edilmiş, kast
edilen.
mefhum:
bir sözün ifade etti-
€i mana.
mesak-ı kelâm:
kelâmın
sevk edildi€i yer, mevzu,
maksat.
meselâ:
örne€in.
1...,59,60,61,62,63,64,65,66,67,68 70,71,72,73,74,75,76,77,78,79,...332
Powered by FlippingBook