Ve bu kuvvetlere yardım etmek için, ecanip içine ihti-
lâl veren ve medeniyetleri ihtiyarlandıran mesavi-i
medeniyetin mehasinine galebesidir. Ve sa’yin sefahate
adem-i kifayetidir. Bunun iki sebebi vardır:
Birincisi,
din ve fazileti düstur-i medeniyet etmemek-
likten neş’et eden müsaade-i sefahat ve muvafakat-ı şeh-
vet-i nefistir.
İkincisi,
hubbü’ş-şehevat ve diyanetsizliğin neticesi
olan merhametsizlikten neş’et eden maişetteki müthiş
müsavatsızlıktır.
evet, şu diyanetsizlik, Avrupa medeniyetinin iç yüzünü
öyle karıştırmış ki, o kadar fırak-ı fesadiyeyi ve ihtilâliye-
yi tevlit etmiş. Faraza, hablü’l-metîn-i İslâmiye ve sedd-i
zülkarneyn gibi Şeriat-ı garranın hakikatine iltica ve ta-
hassun edilmezse, bu fırak-ı fesadiye, onların âlem-i
medeniyetlerini zirüzeber edeceklerdir –nasıl ki, şimdiden
tehdit ediyorlar.
Acaba hakikat-i İslâmiyenin binler mesailinden yalnız
zekât meselesi düstur-i medeniyet ve muavenet olursa,
bu belâya ve yılanın yuvası olan maişetteki müthiş müsa-
vatsızlığa deva-i şafî olmayacak mıdır? evet, en mükem-
mel ve bozulmaz bir deva olacaktır.
Eğer denilse:
Şimdiye kadar Avrupa’yı galip ettiren
sebep, bundan sonra neden etmesin?
Cevap:
Bu kitabın mukaddemesini mütalâa et. sonra,
buna da dikkat et: sebeb-i terakkisi, her şeyi geç almak
MuhakeMat | 67 |
u
nsuru
’
l
-H
akikaT
mesele:
önemli konu.
muavenet:
yardım, yardımlaşma.
mukaddeme:
başlangıç.
muvafakat-ı şehvet-i nefs:
nef-
sin şehevî isteklerine uymak.
müsaade-i sefahet:
sefahete,
nefsin hoşuna giden zevk ve e€-
lenceye izin verme.
müsavat:
müsavilik, eşitlik.
mütalâa:
bir şeyi etraflıca düşün-
me, tetkik etme.
müthiş:
dehşet veren, ürküten,
dehşetli, korkunç.
neş’et:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
sa’y:
iş, çalışma, çabalama.
sebeb-i terakki:
ilerleme sebebi.
Sedd-i Zülkarneyn:
Zülkarneyn’in
seddi; Zülkarneyn’in Ye’cüc ve
Me’cüc kavminden korunmak is-
teyenler için yaptırdı€ı çok büyük
ve sa€lam set, kale.
sefahat:
yasak şeylere, zevk ve
e€lenceye aşırı derecede düşkün-
lük.
fieriat-ı Garra:
parlak ve nurlu şe-
riat; ‹slâm dini.
tahassun:
sı€ınma.
tehdit:
korkutma, gözda€ı ver-
me.
tevlit:
do€urma, sebep olma.
zirüzeber:
altüst, karmakarışık,
darmada€ın.
adem-i kifayet:
kâfi gelme-
me, yetersizlik.
âlem-i medeniyet:
medeni-
yet dünyası.
belâ:
musibet, sıkıntı.
deva:
ilaç, çare.
deva-i şafi:
şifa veren ilaç.
diyanet:
dinî emirlere riayet,
dindarlık.
düstur-i medeniyet:
mede-
niyetin düzenini sa€layan ku-
rallar.
ecanip:
ecnebiler, yabancılar.
faraza:
farz edelim ki, öyle
sayalım ki, söz gelişi.
fazilet:
de€er, meziyet, iman
ve irfan itibariyle olan yüksek
derece.
fırak-ı fesadiye ve ihtilâliye:
bozgunculuk, karışıklık ve ih-
tilal çıkaran fırkalar.
fırak-ı fesadiye:
bozguncu-
luk ve karışıklık çıkaran fırka-
lar, gruplar.
galebe:
galip gelme, üstün-
lük.
hablü’l-metîn-i ‹slâmiye:
‹s-
lamiyetin sa€lam ve kopmaz
ipi.
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
hakikat-ı ‹slâmiye:
‹slâmiye-
te ait hakikat.
hubbü’ş-şehevat:
şehvet tut-
kusu.
ihtilâl:
bozulma, karışıklık, in-
tizamsızlık.
ihtiyarlandırma:
yaşlandır-
ma, eskitme.
iltica:
sı€ınma, güvenme, da-
yanma.
maişet:
geçim, geçinme.
mehasin:
güzellikler, iyilikler.
mesail:
meseleler.
mesavi-i medeniyet:
mede-
niyetin fenalıkları, kötülükleri.