namzed-i istikbaliz. tasvir ve tezyin-i müddea zihnimizi
işba etmiyor. Bürhan isteriz.
Biraz da iki sultan hükmünde olan mazi ve istikbalin
hasenat ve seyyiatlarını zikredelim.
• Mazi ülkesinde ekseriyetle hükümferma, kuvvet ve
heva ve tabiat ve müyulât ve hissiyat olduğundan, seyyi-
atından biri, her bir emirde –velev filcümle olsun– istib-
dat ve tahakküm var idi.
• Hem de meslek-i gayra husumete, kendi mesleğine
iltizam ve muhabbetten daha ziyade ihtimam olunur idi.
• Hem de bir şahsa husumetin, başkasının muhabbe-
ti suretinde tezahürü idi.
• Hem de keşf-i hakikate mâni olan, iltizam ve taas-
sup ve taraftarlığın müdahaleleri idi.
Hasıl-ı kelâm:
Müyulât muhtelife olduklarından, taraf-
tarlık hissi herşeye parmak vurmakla ihtilâfat ile ihtilâl çı-
karıldığından, hakikat ise kaçıp gizlenirdi.
Hem de, istibdad-ı hissiyatın seyyielerindendir ki:
Mesalik ve mezahibi ikame edecek, galiben taassup veya
tadlil-i gayr veya safsata idi. Hâlbuki, üçü de nazar-ı
şeriatta mezmum ve uhuvvet-i İslâmiyeye ve nisbet-i hem-
cinsiyeye ve teavün-i fıtrîye münafidir. Hatta o derece olu-
yor, bunlardan biri taassup ve safsatasını terk ederek
nâsın icma ve tevatürünü tasdik ettiği gibi, birden mezhep
ve mesleğini tebdil etmeye muztar kalıyor. Hâlbuki,
taassup yerinde hak ve safsata yerinde bürhan ve
MuhakeMat | 59 |
u
nsuru
’
l
-H
akikaT
yollar.
meslek:
gidiş, usul, yol.
meslek-i gayr:
başkasının mesle-
€i.
mezahip:
mezhepler, tutulan yol-
lar.
mezhep:
dinde tutulan yol, dinde
anlayış ve ibadet yolu.
mezmum:
zemmedilen, aşa€ıla-
nan.
muhtelife:
çeşitlilik, farklı farklı
olma.
muztar:
çaresiz kalmış, yapmak
zorunda kalmış.
müdahale:
karışma.
münâfi:
zıt, aykırı.
müyulât:
meyiller.
namzed-i istikbal:
istikbale aday,
gelece€i isteyen.
nâs:
insanlar.
nazar-ı şeriat:
şeriata göre, şeri-
atta, Cenab-ı Hakkın emirlerine
göre.
nispet-i hemcinsiye:
insanî mü-
nasebetler, insanın hemcinsine
olan ba€lılı€ı.
safsata:
gerçek dışı fikri karşı ta-
rafa kabul ettirmek için başvuru-
lan, görünüşte do€ru gibi görün-
dü€ü hâlde gerçekte yanlış olan
kıyas.
seyyiat:
seyyieler, fenalıklar, kö-
tülükler.
seyyie:
fenalık, kötülük.
suret:
biçim, şekil, tarz.
taassup:
bir şeye veya kimseye
körü körüne aşırı ba€lılık.
tabiat:
huy, karakter.
tadlil-i gayr:
başkalarının sapıklı-
€ına hükmetme.
tahakküm:
zorla hükmetme,
hükmü altına alma.
taraftar:
taraflı, bir tarafı destek-
leyen.
tasdik:
do€rulama, onaylama.
tasvir:
bir şeyi yazıyla veya baş-
ka ifade tarzlarıyla anlatma.
tasvir-i müddea:
iddia edilen şe-
yin vasıflarını saymak, onu tanıt-
ma.
teavün-i fıtriye:
fıtrî yardımlaş-
ma, insanın yaratılışında var olan
yardımlaşma duygusu.
tebdil:
de€iştirme, başka bir hale
getirme.
tevatür:
içinde yalan ihtimali bu-
lunmayan ve birbirlerine kuvvet
veren haberlerden oluşan büyük
bir toplulu€a ait haber.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çıkma.
tezyin-i müddea:
iddia edilen şe-
yin süslenip püslenmesi.
uhuvvet-i ‹slâmiye:
‹slâm kar-
deşli€i.
zikir:
anma, bildirme.
ziyade:
çok, fazla.
bürhan:
bir şeyi ispatlamak
için kullanılan kesin delil.
ekseriyetle:
daha ziyadesiy-
le, çoklukla, ço€unlukla.
filcümle:
hepsi, bütünü.
galiben:
ço€u zaman, ço€u
kere.
hak:
do€ruluk, gerçek.
hasenat:
güzellikler, iyilikler.
hasıl-ı kelâm:
sözün kısası.
heva:
istek, arzu, nefse ait
olan şeylere düşkünlük, nef-
sin zararlı ve günah olan ar-
zuları.
hissiyat:
hisler, duygular.
husumet:
düşmanlık.
hükmünde:
de€erinde, yerin-
de.
hükümferma:
hükümran,
hüküm süren.
icma:
fikir birli€i etme, görüş
birli€ine varma.
ihtilâfat:
ayrılıklar, anlaşmaz-
lıklar, uyuşmazlıklar.
ihtilâl:
bozulma, karışıklık, in-
tizamsızlık.
ihtimam:
dikkat ve özen gös-
terme.
ikame:
aya€a kaldırma, ayak-
ta tutma.
iltizam:
birinin tarafını tutma,
tarafgirlik.
istibdat:
hak ve hukuku tanı-
mama, keyfî uygulama, zu-
lüm ve tahakküm.
istibdat-ı hissiyat:
hisleri
baskı altına alma.
istikbal:
gelecek zaman.
işba:
doyurma.
keşf-i hakikat:
hakikatin,
gerçe€in ortaya çıkması.
kuvvet:
duyu, his, güç.
mâni olma:
engelleme, en
gel olma.
mesalik:
meslekler, tutulan