Hatime
İslâm’ın ve Asya’nın istikbali, uzaktan gayet parlak gö-
rünüyor. Çünkü, Asya’nın hâkim-i evvel ve ahiri olan İs-
lâmiyet’in galebesi için dört-beş mukavemetsuz kuvvetler
ittifak ve ittihat etmektedirler.
Birinci kuvvet:
Maarif ve medeniyet ile mücehhez
olan İslâmiyet’in kuvvet-i hakikiyesidir.
İkincisi:
tekemmül-i mebadi ve vesaitle mücehhez
olan ihtiyac-ı şedittir.
Üçüncüsü:
Asya’yı gayet sefalette, başka yerleri niha-
yet refahette görmekten neş’et eden tenebbüh-i tam ve
teyakkuz-i kâmil ile mücehhez olan gıpta ve rekabet ve
kin-i muzmerdir.
Dördüncüsü:
ehl-i tevhidin düsturu olan tevhid-i keli-
me ve zeminin hasiyeti olan itidal ve tadil-i mizaç ve za-
manın ziyası olan tenevvür-i ezhan ve medeniyetin kanu-
nu olan telâhuk-i efkâr ve bedeviyetin lâzımı olan selâ-
met-i fıtrat ve zaruretin semeresi olan hafiflik ve cür’et-i
teşebbüs ile mücehhez olan istidad-ı fıtrîdir.
Beşincisi:
Bu zamanda maddeten terakkiye mütevak-
kıf olan i’lâ-i kelimetullah, İslâmiyet’in emriyle ve zama-
nın ilcaatıyla ve fakr-ı şedidin icbarıyla ve her arzuyu öl-
düren ye’sin ölmesiyle hayat bulan ümitle mücehhez
olan arzu-i medeniyet ve meyl-i teceddüttür.
arzu-i medeniyet:
medenî olma
arzusu.
bedeviyet:
çöl hayatı, göçebelik,
bedevîlik.
cür’et-i teşebbüs:
bir işe girişme-
ye cesaret etmek.
düstur:
kaide, esas, prensip.
ehl-i tevhid:
tevhit ehli, Cenab-ı
Hakkın birli€ini bilip inanan ve sa-
dece bir Allah’a ba€lanıp ibadet
eden kimse.
fakr-i şedit:
şiddetli yoksulluk ve
fakirlik, ihtiyaç içinde olma.
galebe:
galip gelme, üstünlük.
gayet:
son derece.
gıpta:
imrenme.
hâkim-i evvel ve ahir:
ilk ve son
hâkim.
hasiyet:
bir şeye has özellik, nite-
lik.
hatime:
son söz.
i’lâ-i kelimetullah:
‹slâmlı€ı yü-
celtme, ‹slâm hakikatlerini yay-
maya çalışma.
icbar:
zorlama, zorla ve iste€i dı-
şında yaptırma.
ihtiyac-ı şedit:
çok şiddetli ihti-
yaç, şiddetli muhtaç oluş.
ilcaat:
zorlamalar, mecbur etme-
ler.
istidad-ı fıtrî:
yaratılıştan gelen
kabiliyet.
istikbal:
gelecek.
itidal:
aşırı olmama, orta hâlde
olma, ölçülülük.
ittifak:
birleşme, birlik oluşturma.
ittihat:
birleşme, birlik oluştur-
ma.
kin-i muzmer:
gizli kin.
kuvvet-i hakikiye:
hakikî, gerçek
kuvvet.
maarif:
bilgiler, ilimler.
maddeten:
maddî olarak.
medeniyet:
ilim, teknik, sanayi
ve ticaretin nimetlerinden gerçek
anlamda yararlanarak, bolluk, gü-
venlik ve rahatlık içinde yaşayış.
meyl-i teceddüt:
yenilenme ar-
zusu.
mukavemetsuz:
mukavemeti
yok eden, dayanılmaz hâle geti-
ren.
mücehhez:
techiz edilmiş, cihaz-
landırılmış, donatılmış.
u
nsuru
’
l
-H
akikaT
| 66 | MuhakeMat
mütevakkıf:
bir şeye ba€lı
olan, ancak onunla olabilen.
neş’et:
meydana gelme, oluş-
ma, çıkma.
nihayet:
son derece.
refahet:
bollukla geçiniş, ge-
çim kolaylı€ı, hâli vakti yerin-
de olma, sıkıntısız yaşama.
rekabet:
rakip olma hâli, bir-
birini çekememe.
sefalet:
maddî ve manevî
yoksulluk sonucu meydana
gelen düşkünlük.
selâmet-i fıtrat:
fıtratın selâ-
mette olması ve bozulmama-
sı, temizli€i.
semere:
meyve, netice,
sonuç.
tadil-i mizaç:
mizacı ve huyu
de€iştirmek, dengelemek.
tekemmül-i mebadî:
başlan-
gıçtaki güzellik, mükemmel-
lik, güzel, mükemmel başlan-
gıç.
telâhuk-i efkâr:
fikirlerin bir-
biri peşine gelip birleşmesi,
katılaşması, birbirine eklen-
mesi.
tenebbüh-i tam:
tam uyanış.
tenevvür-i ezhan:
zihinlerin
aydınlanması.
terakki:
yükselme, ilerleme.
tevhid-i kelime:
bir tek keli-
me etrafında birleşebilme,
birlik sa€layabilme.
teyakkuz-i kâmil:
mükem-
mel bir uyanıklık hali, uyanık-
lık ve açık gözlülükte ileri bir
seviyede olma.
vesait:
vasıtalar.
yeis:
ümitsizlik.
zaruret:
muhtaçlık, yoksul-
luk, şiddetli ihtiyaç, fakirlik.
zemin:
yer.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.