Muhakemat - page 68

ve geç de bırakmak ve metanet etmek şe’ninde olan bü-
rudet-i memleket; ve mekân ve meskenin darlığı; ve sa-
kinlerin kesretinden neş’et eden fikr-i marifet ve arzu-i
sanat; ve deniz ve maden ve sair vesaitin müsaadesiyle
hasıl olan teavün ve telâhuk idi. Fakat, şimdi tekemmül-i
vesait-i nakliye ile âlem bir şehr-i vahid hükmüne geçtiği
gibi, matbuat ve telgraf gibi vesait-i muhabere ve müda-
vele ile ehl-i dünya bir meclisin ehli hükmündedir. Vel-
hasıl, onların yükleri ağır, bizimki hafif olduğundan, ye-
tişip geçeceğiz–eğer tevfik refik ola…
(HaşİYe)
hatİMeNİN hatİMeSİ
Asya’nın bahtını, İslâmiyet’in taliini açacak, yalnız
meşrutiyet ve hürriyettir. Fakat, Şeriat-ı garranın terbi-
yesinde kalmak şartıyla.
Tembih
Mehasin-i medeniyet denilen emirler, şeriatın başka
şekle çevrilmiş birer meselesidir.
®
âlem:
dünya.
arzu-i sanat:
sanat iste€i, sanatlı
şeyleri sevme.
baht:
tali’, kader, kısmet.
bürudet-i memleket:
memleke-
tin so€uk oluşu.
cihan:
bütün dünya.
ehl-i dünya:
dünyaya ba€lı, dün-
ya adamı, ahireti düşünmeyen.
fen:
ilim.
fikr-i marifet:
ilim ve irfan kazan-
ma düşüncesi.
hadim:
hizmetçi.
hasıl:
meydana gelme, ortaya
çıkma.
hatime:
son söz.
hitap: konuşma, söz söyleme.
hükmünde:
de€erinde, yerinde.
hükmüne:
yerine, de€erine.
kesret:
çokluk.
matbuat:
basılmış şeyler, kitap-
lar, gazeteler, v.s.
mehasin-i medeniyet:
medeni-
yetin güzellikleri.
mekân:
yer, mahal.
mesele:
önemli konu.
mesken:
oturulan, ikamet olunan
u
nsuru
l
-H
akikaT
| 68 | MuhakeMat
HaşİYe:
ey nur kardeşlerim! sevgili üstadın o zamanda hitap ettiği
Hizbü’l-kur’ân muhatapları, bugün nur talebeleri olarak tezahür etti.
dikkat edin!.. Bu sahifeler bize hitap ediyor. Fen ve medeniyeti, İs-
lâm’a hadim yapıp, cihana İslâm medeniyetini ilân etmelisiniz.
M. S
.
yer.
meşrutiyet:
bir hükümdarın
başkanlı€ı altındaki millet
meclisi ile idare edilen devlet
sistemi.
metanet:
metîn olma, daya-
nıklılık, sa€lamlık.
muhatap:
konuşulan, söz
söylenen.
müsaade:
izin; elverişli, uy-
gun olma durumu.
neş’et:
meydana gelme, oluş-
ma, çıkma.
refik:
yardımcı.
sair:
di€er, başka, öteki.
sakin:
bir yerde oturan.
şe’n:
iş, durum, özellik, yapı.
şehr-i vahid:
tek bir şehir.
şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
‹lâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi.
fieriat-ı Garra:
parlak ve nur-
lu şeriat; ‹slâm dini.
tâli:
kısmet, baht, talih.
teavün:
yardımlaşma, birbiri-
ne yardım etme.
tekemmül-i vesait-i nakliye:
ulaşım vasıtalarının gelişmesi,
mükemmelleşmesi.
telâhuk:
birbirine katılma,
birbiri arkasına gelip birleş-
me.
tembih:
uyarı, ihtar.
terbiye:
e€itim.
tevfik:
Allah’ın yardımı, başa-
rılı kılması.
tezahür etmek:
ortaya çık-
ma, açığa çıkma.
velhasıl:
sözün kısası, netice
olarak.
vesait:
vasıtalar.
vesait-i muhabere ve müda-
vele:
haberleşme ve alışveriş
vasıtaları.
1...,58,59,60,61,62,63,64,65,66,67 69,70,71,72,73,74,75,76,77,78,...332
Powered by FlippingBook