olsunlar ki, sa’yleri beyhudedir. Şimdiye kadar böyle
avamperestâne safsatalar ile bizi cahil bıraktılar. Bundan
sonra bizi cahil bırakmakla cehlimizden istifade etmek is-
tiyorlar. olmaz ve olamaz; medreseler hayatlanacaktır
vesselâm.
Hem de zahiriyyunun efkârını teşviş eden ve hayalâtı-
nı intizamdan çıkaran, sıdk-ı enbiyanın delâili yalnız ha-
rikulâdelerde münhasır olduklarını itikat etmeleridir.
Hem de peygamberimizin cümle hâli veya ekseriyeti ha-
rika olmak itibar etmeleridir. Bu ise, vücut müsaade et-
mediği için, mütehayyelâtları intizam bulamıyor. Hâlbu-
ki, böyle itikat, sırr-ı hikmet-i İlâhiyeden ve hilkat-i âlem-
de carî olan kavanin-i İlâhiyeye peygamberlerin teslim ve
ittibalarından gaflet, pek büyük bir gafletin neticesidir.
evet, peygamberimizin her bir hâl ve hareketi, sıdkına
delâlet ve hakka temessüküne şahadet etmekle beraber,
peygamber de âdatullaha ittiba ve inkıyat ediyor. Maka-
le-i salisede bu sırra tembih edilecektir.
Hem de harikulâdenin izharı tasdik-i nübüvvet içindir.
tasdik ise, zahir olan mu’cizatıyla, ekmel-i vech ile hasıl
olabilir. eğer hacetten fazla harika olsa, ya abestir veya
sırr-ı teklife münafidir. zira, teklif nazarî olan şeyde bir
imtihandır. Bedihiyat veya bedahete yakın olan şeylerde
edna, âlâ ile müsavî olabilir; veyahut cereyan-ı hikmetin
sırrına teslim ve itaate muhaliftir. Hâlbuki, peygamberler
herkesten ziyade ubudiyet ve teslime mükelleftirler.
MuhakeMat | 77 |
u
nsuru
’
l
-H
akikaT
lük.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
itaat:
söz dinleme, boyun e€me,
emre uygun hareket etme.
itibar:
kıymet verilir olma; de€er.
itikat:
kesin inanma, iman.
ittiba:
tabi olma, uyma, itaat et-
me.
ittiba:
tabi olma, uyma, itaat et-
me.
izhar:
gösterme, açı€a vurma.
kavanin-i ‹lâhiye:
‹lâhî kanunlar,
prensipler, Cenab-ı Allah’ın kâi-
nattaki kanunları.
Makale-i Salise:
Üçüncü Makale.
medrese:
e€itim ve ö€retim ku-
rumu.
muhalif:
zıt, aykırı.
mükellef:
sorumlu ve yükümlü
olan.
münâfi:
zıt, aykırı.
münhasır:
sınırlı, bir şeye veya
kimseye mahsus.
müsaade:
izin.
müsavi:
eşit.
mütehayyelât:
hayal edilen şey-
ler.
nazarî:
teorik.
sa’y:
iş, çalışma, çabalama.
safsata:
gerçek dışı fikri karşı ta-
rafa kabul ettirmek için başvuru-
lan, görünüşte do€ru gibi görün-
dü€ü hâlde gerçekte yanlış olan
kıyas.
sıdk:
do€ruluk.
sıdk-ı enbiya:
peygamberlerin
do€rulu€u.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dikkat
ve tecrübe ile anlaşılan en ince
yanı.
sırr-ı hikmet-i ‹lahiye:
Allah’ın
hikmetinin sırrı.
sırr-ı teklif:
teklif sırrı, insanların
dünyaya gelip Allah tarafından
vazifelendirilmelerinin sırrı.
şahadet:
şahit olma, şahitlik; açık
alamet, işaret.
tasdik-i nübüvvet:
peygamberli-
€i tasdik etmek.
teklif:
Allah’ın, insanları emir ve
yasaklarına uygun hareket et-
mekle vazifelendirmesi.
temessük:
yapışma, sarılma, sıkı-
ca tutunma.
teşviş:
karıştırma, karmakarışık
etme.
ubudiyet:
kulluk.
vesselâm:
işte o kadar, son söz
budur, artık bitti.
zahir:
açık, âşikar.
zahiriyyun:
zahirciler, dış görü-
nüşe aldananlar.
ziyade:
çok, fazla.
abes:
boş saçma, lüzumsuz
ve gayesiz iş.
âdatullah:
Allah’ın kâinata
yerleştirdi€i kanunlar.
ala:
yüce, yüksek, büyük.
avamperestâne:
şiddetli halk
taraftarı olan birine yakışır
surette.
bedahet:
açıklık, aşikâr, ispa-
ta ihtiyaç olmayacak derece-
de açıklık.
bedihiyat:
açık, meydanda
olanlar, delil ve ispata ihtiyacı
olmayacak şekilde açık, mey-
danda olan şeyler.
beyhude:
boşuna, faydasız.
cari:
cereyan eden, akan, işle-
yen.
cehl:
cahillik, bilgisizlik.
cereyan-ı hikmet:
hikmetli
hareket.
cümle:
bütün.
delâil:
deliller, bürhanlar, is-
pat vasıtaları.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alamet, işaret.
edna:
en aça€ı, en basit, en
küçük.
efkâr:
düşünceler, fikirler, gö-
rüşler.
ekmel-i vech:
en mükemmel
tarz.
ekseriyet:
ço€unluk.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesiz-
lik, Allah’tan uzaklaşıp nefsin
arzularına dalmak.
hacet:
ihtiyaç.
hasıl:
meydana gelme, orta-
ya çıkma.
hayalât:
hayaller, hülyalar.
hilkat-i âlem:
âlemin yaratılı-
şı.
inkıyat:
boyun e€me, ba€-
lanma, teslim olma.
intizam:
düzenlilik, düzgün-