Muhakemat - page 81

ebna-i cinsimiz olan ebna-i maziyle seyyale-i berkiye-i ta-
rihiye ile muhabere edeceğiz. o mağrib-i ihtifanın köşe-
sinde vukua gelen hâdisatı öğrenip, ondan fikir için bir
şimendiferi yapacağız. sonra, dönüp gelmek üzere olan
ebna-i cinsimizi ziyaret ve istikbal için, saadetin fecr-i sa-
dıkını uzaktan görmek ve göstermekle, maşrık-ı istikbale
müteveccih olarak, şimendifer-i terakkiye ve tevfik deni-
len sefine-i sa’ye bindiğimiz ile beraber, ellerimizde olan
bürhanın misbahıyla, o bidayeti karanlık görülen, fakat
arkası gayet parlak olan zamana dâhil olacağız. tâ eb-
na-i müstakbel ile musafaha edip saadetlerini tebrik ede-
ceğiz.
İşte bu küçük fotoğrafta öyle bir güzel resim münde-
miçtir ki, ileride tahrir ile sana görünecektir. Şimdi bu
zeminde “kütüb-i Mezbure”nin şecereleri tenebbüt ve
“Makalât-ı selase”nin cedaviliyle sulanacaktır.
ey birader! senin elini tutup hazine-i hakaika götür-
mekten evvel, vaad ettiğim birkaç mesele ile acele edip
basar-ı basiretinize gışavet ve perde olan hayalâtı defe-
deceğim. öyle hayalât, gulyabani gibi, elleriyle senin gö-
zünü kapar, göğsüne vurur, seni tahvif eder. Faraza gös-
terse de, nuru nar, dürrü meder gibi gösterir. o hayalât-
tan sakın! senin vesveselerinin en büyük menşei, küre-
viyete taallûk eden birkaç meseledir. ezcümle: sevr ve
Hut ve kaf dağı ve sedd-i zülkarneyn ve cibalin evtadi-
yetleri ve yer altında cehennemin yerini tayin etmek ve
(1)
Én
¡«'
Mn
O
ve
(2)
r
ân
ë`p
£o
°S
ve
(3)
x
ôn
?`n
à°r
ùo
ªp
d …/
ôr
én
J o
¢ùr
ªs
°ûdn
G
ve
MuhakeMat | 81 |
u
nsuru
l
-H
akikaT
gulyabanî:
insanları korkutan ha-
yalî bir varlık.
hâdisat:
hadiseler, olaylar.
hayalât:
hayaller, hülyalar.
hazine-i hakaik:
hakikatler hazi-
nesi, gerçeklerin gizli oldu€u hazi-
ne.
hut:
büyük balık.
küreviyet:
yuvarlaklık, küre gibi
oluş.
kütüb-i mezbura:
adı geçen ki-
taplar.
ma€rib-i ihtifa:
tarihin geçmiş
zaman diliminde gizlenenler, gü-
neşin battı€ı yer.
Makalât-ı Selase:
Üç Makaleler.
maşrık-ı istikbal:
gelece€in do-
€aca€ı yer.
meder:
kuru çamur, kuru balçık;
kerpiç.
menşe:
esas, kaynak.
misbah:
lamba.
muhabere:
haberleşme.
musafaha:
selâm vermek ve sev-
gisini göstermek üzere birbirine
el uzatma.
mündemiç:
bir şeyin içinde bulu-
nan, saklı olan.
müteveccih:
bir cihete dönen,
yönelen.
nâr:
ateş.
saadet:
mutluluk.
Sedd-i Zülkarneyn:
Zülkarneyn’in
seddi; Zülkarneyn’in Ye’cüc ve
Me’cüc kavminden korunmak is-
teyenler için yaptırdı€ı çok büyük
ve sa€lam set, kale.
sefine-i sa’y:
çalışma gemisi.
Sevr:
öküz, bo€a.
seyyale-i berkiye-i tarihiye:
şimşek gibi akıcı ve parlak olan
tarih.
şecere:
a€aç.
şimendifer:
tren.
şimendifer-i terakki:
ilerleme
treni.
taallûk:
alâkalı, münasebetli ol-
ma.
tahrir:
yazma, yazı; kitabet, kom-
pozisyon.
tahvif:
korkutma, korkuya dü-
şürme, ürkütme.
tayin:
belirleme, yerini belli et-
me.
tenebbüt:
büyüme, bitki gibi ye-
tişmek.
tevfik:
Allah’ın yardımı, başarılı
kılması.
vaad:
söz verme, aht.
vesvese:
şüphe, kuruntu, kalbe
gelen asılsız kötü ve sinsi düşün-
ce.
vuku:
olma, gerçekleşme, mey-
dana gelme.
zemin:
yeryüzü.
1.
Yeri yayıp döşedi. (Naziat Suresi: 30.)
2.
Yayılmış. (Gaşiye Suresi: 20.)
3.
Güneş de kendisine tayin edilmiş bir yere doğru akıp gider. (Yâsin Suresi: 38.)
basar-ı basiret:
kalb gözünün
görmesi, feraset gözü.
bidayet:
başlangıç.
birader:
kardeş.
bürhan:
bir şeyi ispatlamak
için kullanılan kesin delil.
cedavil:
cetveller.
cibal:
da€lar.
dâhil:
girme, içinde olma.
def:
mani olma, kovma, orta-
dan kaldırma.
dürr:
inci, inci tanesi.
ebna-i cins:
kendi cinsinden
olanlar.
ebna-i mazi:
mazinin çocuk-
ları, geçmişin insanları.
ebna-i müstakbel:
istikbalin
çocukları, gelece€in insanları.
evtadiyet:
direk olma hali, di-
reklik.
evvel:
önce.
ezcümle:
bu cümleden ola-
rak.
faraza:
farz edelim ki, öyle
sayalım ki, söz gelişi.
fecr-i sadık:
gerçek aydınlık,
sabaha karşı do€u ufkunda
yayılmaya başlayan beyaz
aydınlık.
gışavet:
göz kararmak.
1...,71,72,73,74,75,76,77,78,79,80 82,83,84,85,86,87,88,89,90,91,...332
Powered by FlippingBook