Muhakemat - page 84

ise, sadık-ı ahmaktır, adüvv-i şeditten daha ziyade zarar
vermiş olur.”
eğer bu yüksek sesle senin yatmış olan fikr-i hakikatin
uykudan kalkmadıysa ve gözün de açılamadı; İbni Hü-
mam ve Fahrü’l-İslâm gibi zatların ellerini tut, İmam-ı Şa-
fiî’ye git, istifta et, de ki:
Şeriatta vardır:
Bir vakitte beş vaktin namazı kılınır.
Hem de bir kavim vardır, yatsı namazlarının vakti bazı va-
kitte yoktur. Hem de bir kavim vardır, güneş çok günler-
de gurup ve çok gecelerde tulû etmez. nasıl oruç tuta-
caklar?”
Hem de istifsar et ki: “Şartın tarif-i şer’îsi olan, sair er-
kâna mukarin olan şeydir. nasıl namazda şart olan istik-
bal-i kıbleye intibak eder? Hâlbuki, yalnız kıyam ve yarı
kuudda mukarenet vardır.”
emin ol, İmam-ı Şafiî, mesele-i ulâyı şarktan ve garp-
tan geçen dairenin müdevveriyetiyle tasvir edecektir. İkin-
ci ve üçüncü meseleyi dahi cenuptan şimale mümtet olan
dairenin mukavvesiyetiyle tatbik edecektir. Bürhan-ı aklî
gibi cevap verecektir. Hem de kıble meselesinde diyecek:
“kıble ve kâbe öyle bir amud-i nuranîdir ki, semavatı
arşa kadar takmış ve nazm edip, küre-i Arz’ın tabakatını
ferşe kadar delerek kâinatın muntazam bir amud-i nuranî-
si olmuştur. eğer gıta ve perde keşfolunsa, hatt-ı şakül ile
senin gözünün şuaı, namazın her bir hareketinde ayn-ı
kıble ile temas ve musafaha edecektir.”
adüvv-i şedit:
şiddetli ve acıma-
sız düşman.
amud-i nuranî:
nurdan sütun,
nurlu sütun.
arş:
gö€ün en yüksek katı.
ayn-ı kıble:
kıblenin kendisi.
bürhan-ı aklî:
aklî deliller, akla
dayanan hüccetler, ispatlar, akla
uygun deliller.
cenup:
güney, kıble.
erkân:
rükünler, esaslar.
ferş:
yeryüzü, zemin, dünya.
fikr-i hakikat:
gerçek düşünce,
doğru fikir.
garp:
güneşin battı€ı taraf, batı.
gıta:
perde, zar.
gurup:
batma, batış.
hatt-ı şakül:
çekül çizgisi; bir şe-
yin düz olup olmadı€ının göste-
ren hat.
intibak:
uyma, uygun gelme.
istifsar:
ifade isteme, açıklama is-
tiyerek sorma, sorup anlama.
istiftâ:
fetva isteme.
istikbal-i kıble:
namazın şartla-
rından olan Kâbe tarafına do€ru
yönelme.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlemler.
kavim:
millet; aralarında dil, âdet,
örf, kültür birli€i olan insan toplu-
lu€u.
kıyam:
namazın iftitah tekbiri ile
u
nsuru
l
-H
akikaT
| 84 | MuhakeMat
rükû arasında ayakta durma
kısmı.
kuud:
namazın oturularak
eda edilen kısmı.
küre-i arz:
yer küre, Dünya.
mesele:
önemli konu.
mesele-i ulâ:
birinci mesele.
mukarenet:
uygunluk.
mukarin:
bitişik, yaklaşmış.
mukavvesiyet:
kavislilik,
e€iklilik, yay gibi oluş.
muntazam:
nizamlı, intizamlı,
düzenli ve düzgün biçimde.
musafaha:
selâm vermek ve
sevgisini göstermek üzere
birbirine el uzatma.
müdevveriyet:
yuvarlaklık.
mümtet:
uzanmış, uzayan.
nazım:
tertip etme, düzene,
koyma, dizme.
sadık-ı ahmak:
ahmak dost.
sâir:
di€er, başka, öteki.
semavat:
semalar, gökler.
şark:
güneşin do€du€u yön,
do€u.
şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
‹lâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi; din.
şimal:
kuzeyde yer alan böl-
geler.
şua:
ışın, bir ışık kayna€ından
uzanan ışık telleri.
tabakat:
tabakalar, dereceler,
katlar.
tarif-i şer’î:
şeriata uygun ta-
rif.
tasvir:
bir şeyi yazıyla veya
başka ifade tarzlarıyla anlat-
ma.
tatbik:
uydurma, uygulama.
tulû:
do€ma, do€uş.
zat:
kişi, şahıs.
ziyade:
çok, fazla.
1...,74,75,76,77,78,79,80,81,82,83 85,86,87,88,89,90,91,92,93,94,...332
Powered by FlippingBook