Muhakemat - page 92

Lâkin, İbni Abbas’a isnat olunan keyfiyet-i meşhuresi:
“Dördüncü Mukaddeme”ye bak, vech-i nispeti sana te-
messül edecektir. Hâlbuki İbni Abbas’ın her söylediği sö-
zü hadis olması lâzım gelmediği gibi, her naklettiği şeyi
de onun makbulü olmak lâzım gelmez. Zira, İbni Abbas,
gençliğinde İsrailiyata bazı hakaikin tezahürü için hikâ-
yet tarikiyle bir derece atf-ı nazar eylemiştir.
Eğer dersen:
“Muhakkikin-i sofiye, ‘kaf’a dair pek
çok tasviratta bulunmuşlardır?”
Buna cevaben derim:
Meşhur olan âlem-i misal, onla-
rın cevelângâhıdır. Biz elbisemizi çıkardığımız gibi, onlar
da cesetlerini çıkarıp seyr-i ruhanî ile o ma’razgâh-ı aca-
yibe temaşa ediyorlar. “kaf” ise, o âlemde onların tarif
ettikleri gibi mütemessildir. Bir parça âyinede semavat
ve nücüm temessül ettikleri gibi, bu âlem-i şahadette, ve-
lev küçük şeyler de olsa, çekirdek gibi, âlem-i misalde te-
cessüm-i meaninin tesiriyle bir büyük ağaç oluyor. Bu iki
âlemin ahkâmları birbirine karıştırılmaz. Muhyiddin-i
Arabî’nin mağz-ı kelâmına muttali olan, bunu tasdik
eder.
Amma, avamın yahut avam gibi adamların mabeynle-
rinde müştehir olan keyfiyeti: ki, “kaf yere muhittir ve
müteaddittir; her ikisinin ortasında beş yüz senedir; ve zir-
vesi semanın ketfine mümastır,” ilâ ahiri hayalâtihim…
Bunu, ne kıymette olduğunu bilmek istersen, git “üçün-
cü Mukaddeme”den fenerini yak; sonra gel, bu zulümata
gir. Belki ab-ı hayat olan belâgatini göreceksin.”
âb-ı hayat:
hayat suyu.
ahkâm:
kanunlar, esaslar.
âlem-i misal:
görüntüler âlemi,
dünyadaki işlerin görüntülendi€i
ve gözlendi€i, ruhların bulundu€u
âlem.
âlem-i şahadet:
gözle gördü€ü-
müz, şahit oldu€umuz âlem, kâi-
nat.
amma:
ama, lakin, ancak.
atf-ı nazar:
bakma, nazarını o ta-
rafa çevirme.
avam:
kültürlü, yüksek tabaka-
dan olmayan; cahil halk tabakası.
âyine:
ayna.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı ve
tesirli ifade; sözün güzel olmakla
beraber yerinde, hâl ve makama
uygun olması.
cevaben:
cevap olarak, karşılık
şeklinde.
cevelângâh:
dolaşılan yer, gezin-
me yeri.
dair:
alakalı, ilgili.
hadis:
Hz. Muhammed’e (asm) ait
söz, emir, fiil veya Hz. Peygambe-
rin onayladı€ı başkasına ait söz, iş
veya davranış.
hakaik:
hakikatler, do€rular, ger-
çekler.
hikayet:
hikâye.
ilâahiri hayalâtihim:
hayallerinin
gitti€i yere kadar.
isnat:
dayandırma, mal etme, bir
şeyi bir kimseye ait gösterme.
‹srailiyat:
Yahudî ve Hrıstiyanla-
rın inanç, ahlak, tarih ve efsaneye
dayalı kültüründen ‹slama karıştı-
€ı bilinen şeyler.
ketf:
omuz.
keyfiyet:
bir şeyin nasıl oldu€u,
hal, durum, iç yüz.
keyfiyet-i meşhure:
bir konunun
herkesçe bilinen iç yüzü.
kıymet:
de€er.
mabeyn:
ara.
ma€z-ı kelâm:
sözün özü.
makbul:
kabul edilmiş, geçerli.
marazgâh-ı acayip:
hayret verici
sergi alanı, hayret uyandırıcı
u
nsuru
l
-H
akikaT
| 92 | MuhakeMat
eserlerin sergilendi€i mekân.
Muhakkikîn-i Sofiye:
tasav-
vufla u€raşan hakikati araştı-
ran âlimler.
muhit:
yöre, çevre.
mukaddeme:
başlangıç.
muttali:
bir işten haberi olan,
bilgili, haberdar.
mümass:
temas eden, doku-
nan, ilişen.
müştehir:
iştihar bulan, şöh-
ret kazanan, ünlü.
müteaddit:
çok, bir çok.
mütemessil:
cisimlenen, ci-
sim şeklinde görünen.
nakil:
anlatma, söyleme, hi-
kâye etme.
nücum:
yıldızlar.
sema:
gökyüzü, gök.
semavat:
semalar, gökler.
seyr-i ruhanî:
ruhanî ve ma-
nevî âlemlerdeki seyir.
tarif:
bir şeyi bütün vasıflarını
içine alacak şekilde anlatma.
tarik:
yol.
tasdik:
do€rulama, onayla-
ma.
tasvirat:
tasvirler, resmini
yapmalar, bir şeyi çeşitli ifade
şekilleri ile anlatmalar.
tecessüm-i maani:
manala-
rın görünmesi.
temaşa:
hayretle ve dikkatle
bakma, seyretme.
temessül:
bir şekil ve surete
girme, cisimlenme.
tesir:
etki.
tezahür:
görünme, belirme,
ortaya çıkma.
vech-i nispet:
münasebet, il-
gi yönü.
velev:
olsa da bile, hatta, is-
ter.
zulümat:
karanlıklar.
1...,82,83,84,85,86,87,88,89,90,91 93,94,95,96,97,98,99,100,101,102,...332
Powered by FlippingBook