iŞarET
• Malûmdur: Mesken, sakinlerinden daha ziyade ya-
şar. Kal’a, ehl-i tahassundan daha ziyade ömrü uzundur.
• Sükûn ve tahassun, vücudunun illetidir, beka ve de-
vamına değildir. Beka ve devamına olsa da, istimrar ve
adem-i hulüvvü iktiza etmez.
• Bir şeydeki garazın devamı, belki terettübü, o şeyin
devamının zaruriyatından değildir. Pek çok binalar sükna
veya tahassun için yapılmışken, havî ve hâlî olarak orta-
da muallâk kalıyor. Bu sırrın adem-i tefehhümünden, te-
vehhümlere yol açılmıştır.
Tembih
Şu tafsilden maksat, tefsiri tevilden, kat’îyi zannîden,
vücudu keyfiyetten, hükmü etrafın teşrihatlarından, ma-
nayı mâsadaktan, vukuu imkândan temyiz ve tefrikle bir
yol açmaktır.
®
adem-i hulüvv:
boş olmama, do-
lu olma.
adem-i tefehhüm:
farkına vara-
mamak, idrak edememek.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve ka-
lıcı olan.
beka:
bakîlik, ebedîlik, sonsuzluk.
ehl-i tahassun:
kaleye kapanan-
lar, kalede yaşayanlar.
etraf:
taraflar, yanlar, uçlar, kıyı-
lar.
garaz:
gaye, maksat.
hâlî:
tenha, boş, ıssız.
havî:
şenliksiz olan yer, harabe,
ıssız, boş yer.
hüküm:
dinî kaide, kural.
iktiza:
gerektirme, lüzumlu kıl-
ma.
illet:
sebep.
imkân:
mümkün olma, olabilirlik.
inkılâbat:
inkılâplar, de€işmeler.
istimrar:
sürme, sürüp gitme,
uzayıp gitme.
kal’a:
büyük hisar.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
keyfiyet:
bir şeyin nasıl oldu€u,
hal, durum, iç yüz.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
maksat:
gaye.
u
nsuru
’
l
-H
akikaT
| 100 | MuhakeMat
malûm:
bilinen, bilinir olan.
masadak:
do€rulayıcı, tasdik
etmek.
meçhul:
bilinmeyen, hakkın-
da bilgi olmayan.
mesken:
oturulan, ikamet
olunan yer.
muallâk:
asılı, asılmış.
sakin:
bir yerde oturan.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dik-
kat ve tecrübe ile anlaşılan
en ince yanı.
sükna:
oturacak yer, mesken.
sükûn:
bir yerde bulunmak,
oturmak.
tafsil:
etraflıca bildirme, ay-
rıntılı anlatma.
tahassun:
kapanma, sı€ınma.
tefrik:
birbirinden ayırma, ay-
rı tutma.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakı-
mından izahı, açıklaması.
tembih:
uyarma, ikaz.
temyiz:
inceleyip seçme,
ayırdetme.
terettüp:
bir işin birinin üzeri-
ne düşmesi.
teşrihat:
açıklamalar.
tevehhüm:
vehimlenme, yok
olanı var zannetmekle ümit-
sizli€e ve korkuya düşme.
tevil:
sözün ilk bakışta beli-
ren anlamını de€il de, ihtimal
dahilinde bulunan di€er an-
lamlarını alarak yorumlama
veya muhtemel manaların-
dan birini tercih etme.
vuku:
olma, gerçekleşme,
meydana gelme.
zannî:
zanna ait, zanna ba€lı,
zanla ilgili.
zaruriyat:
kesin ve zarurî hü-
kümler.
ziyade:
çok, fazla