sebep olacaktır”; bazı ve bazı ve bazı, dediklerini dediler.
nokta-i kat’iye ve cihet-i ittifakî budur: Ye’cüc ve
Me’cüc, ehl-i garet ve fesat ve ehl-i hadaret ve medeni-
yete, ecel-i kaza hükmünde iki taife-i mahlûkullahtır.
Amma harabiyet-i set: Bazı, “kıyamette”; ve bazı, “kı-
yamete yakın”; ve bazı, “emaresi olmak şartıyla uzak-
tır”; ve bazı, “Harap olmuştur, fakat dekk olmamış”…
Kıyle
’ler çok. Herhalde nokta-i ittifak, “seddin inhidamı,
yerin sakalına bir beyaz düşmek ve oğlu olan nev-i beşer
de ihtiyar olmasına bir alâmettir.”
eğer bu müzakeratı muvazene ve muhakeme etmiş-
sen, caizdir, tecviz edesin: sedd-i kur’ân, sedd-i Çin’dir
ki, çok fersahlar ile uzun ve acaib-i seb’a-i meşhureden,
bir
müeyyed min indillâh
’ın irşadıyla bina olunmuş. o
zamanın ehl-i medeniyeti, ehl-i bedeviyetin şerlerinden
temin eylemiştir. evet, o vahşilerden Hun kabilesi Avru-
pa’yı hercümerç ettiği gibi, onlardan Moğol taifesi de
Asya’yı zirüzeber eylemiştir.
sonra, seddin harabiyeti kıyamete alâmet olur. Bahu-
sus
dekk
, ondan başkadır. peygamber, “eşrat-ı saatte-
nim. Ben ve kıyamet bu iki parmak gibiyiz”
(1)
dese, ne-
den istiğrap olunsun ki, harabiyet-i set, zaman-ı saadet-
ten sonra alâmet-i kıyamet olsun?
Hem de seddin inhidamı, ömr-i Arz’a nispeten, yerin
yüzünde ihtiyarlıktan bir buruşukluktur. Belki, tamam-ı
nehara nispeten vakt-i ısfırar gibidir –eğerçi, binler
acaib-i seb’a-i meşhure:
dünya-
nın meşhur yedi hârikası.
alâmet:
belirti, işaret, iz.
alâmet-i kıyamet:
kıyamet alâ-
meti, kıyametin yaklaştı€ını bildi-
ren işaretler, belirtiler.
bahusus:
hususiyetle, özellikle.
bina:
yapma, kurma.
caiz:
mümkün, olur, olabilir.
cihet-i ittifak:
ittifak tarafı, fikir
birli€i edilen yön.
dekk:
ufalama.
ecel-i kaza:
elinden kurtulunma-
sı mümkün olmayan, kaçınılmaz
olan ecel.
ehl-i bedeviyet:
bedevî olanlar,
göçebe ibtidaî yaşayanlar.
ehl-i fesat:
fesat çıkaranlar, boz-
guncular.
ehl-i garet:
ya€macı, çapulcu.
ehl-i hadaret:
şehirlerde yaşa-
yan, medenî.
ehl-i medeniyet:
şehirliler, şehir
halkından olanlar, uygar, görgülü,
kibar ve nazik insanlar.
eşrat-ı saat:
kıyamet alâmetleri.
fersah:
uzunluk ölçü birimi, çok-
luk manasında kullanılır.
harabiyet:
haraplık, yıkılma, yıkı-
lış; parçalanış, da€ılış.
harabiyet-i set:
seddin harap ol-
ması, yıkılması.
hercümerç:
karmakarışık olma,
alt üst olma.
hükmünde:
de€erinde, yerinde.
ihtiyar olma:
yaşlanma.
inhidam:
yıkılma, harap olma.
irşat:
do€ru yolu gösterme, gaf-
letten uyandırma.
isti€rap:
garip bulmak, şaşırmak
ve hayret etmek.
kabile:
birlikte yaşayan ve bir sü-
laleden gelen insanlar.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
kıyle:
‘denildi’ demek olup bir
mesele hakkındaki çeşitli rivayet-
leri ifade eder.
muhakeme:
akıl yürütüp do€ru
netice elde edebilme, tartma, de-
€erlendirme, yargılama.
muvazene:
mukayese, karşılaş-
tırma; ölçü, denge.
müeyyed min indillah:
Cenab-ı
Hak tarafından do€rulanan ve
yardım gören, Allah’ın yardımını
görmüş olan.
müzakerat:
müzakereler, bir iş
hakkında karşılıklı görüşmeler.
nev-i beşer:
insano€lu, insanlar.
nispeten:
nispetle, kıyaslayarak.
nokta-i ittifak:
fikir birli€i edilen
nokta.
nokta-i kat’iye:
kesin olan nokta.
ömr-i arz:
Dünya’nın ömrü.
Sedd-i çin:
Çin Seddi.
sedd-i kur’ân:
Kur’ân’ın en-
gellemesi, mâni olması.
şer:
kötülük.
taife:
takım, güruh.
taife-i mahlûkullah:
Allah’ın
yarattıklarından bir taife.
tamam-ı nehar:
günün ta-
mamı, güneşin do€uşundan
batışına kadar olan sürenin
tamamı.
tecviz:
câiz görme, izin ver-
me, cevaz verme.
temîn:
güvenlik, emniyet his-
si verme, şüphe ve korkuyu
giderme.
vahşî:
merhametsiz, duygu-
suz; medenileşmemiş, barbar.
vakt-i ısfırar:
güneşin bat-
maya yakın sarı gibi göründü-
۟ zaman dilimi.
Ye’cüc ve Me’cüc:
Kur’ân’da
bahsi geçen, eski ça€larda Or-
ta Asya’da yaşayan ve mede-
niyetleri saldırılarıyla taciz
eden ya€macı ve talancı acı-
masız iki vahşi güruh.
Zaman-ı Saadet:
Asr-ı saadet
dönemi.
zirüzeber:
altüst, karmakarı-
şık, darmada€ın.
1.
Buharî, Rikak: 39, Tefsir: 79, Sure: 1, Fiten: 132-135; Tirmizî, Fiten: 39; Müsned, 3:124, 130,
131, 193, 218, 222, 237, 278, 311, 4:309, 5:92, 103, 108, 330, 335, 338.)
u
nsuru
’
l
-H
akikaT
| 98 | MuhakeMat