Muhakemat - page 106

Yedinci Mesele
kur’ân’da zikrolunan
(1)
Én
¡``«`'
Mn
O
ve
(2)
r
â``n
ë```p
£``o
°S
ve
(3)
Én
gÉn
æ``r
°Tn
ôn
a
ve
(4)
m
án
Äp
ªn
M m
ør
«n
Y »p
a o
Üo
ôr
¨n
Jn
h
ve emsalleri gibi, ba-
zı ehl-i zahir, tağlit-i ezhan için onlarla temessük ederler.
lâkin müdafaaya biz muhtaç değiliz. zira müfessirin-i
izam, âyâtın zamairindeki serairleri izhar eylemişlerdir.
Bize hacet bırakmamışlar, fakat bir ders-i ibret vermişler
ve sermeşk yazmışlar.
@ n
AÉn
µ`o
`Ñr
dG n
»p
dGƒo
és
«n
¡n
a »/
?r
Ñn
b Gr
ƒn
µn
H r
øp
µ'
dn
h
(5)
»p
FÉn
µo
Ñp
d t
¥o
ôn
j m
ºr
Mn
Q ho
P n
äÉn
¡r
«n
gn
h
Malûmdur: Malûmu ilâm, bahusus müşahet olursa,
abestir. demek, içinde bir nokta-i garabet lâzımdır; tâ
onu abesiyetten çıkarsın.
eğer denilse, “Bakınız, nasıl Arz küreviyetiyle beraber
musattaha ve size mehd olmuştur, denizin tasallutundan
kurtulmuş”; veyahut “nasıl Şems, istikrarla beraber, tan-
zim-i maişetiniz için cereyan ediyor”; veyahut “nasıl bin-
ler sene ile uzak olan Şems, ayn-ı hamiede gurub edi-
yor”; maani-i âyât kinayetten sarahate çıkmış oluyor.
evet, şu garabet noktaları, belâgat nükteleridir.
* * *
abes:
boş saçma, lüzumsuz ve
gayesiz iş.
abesiyet:
faydasız, boş, lüzumsuz
ve gayesiz oluş.
arz:
yer, dünya.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
ayn-ı hamie:
hararetli, çamurlu,
volkanlı, alevli, dumanlı olan göz.
bahusus:
hususiyetle, en çok, he-
le.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı ve
tesirli ifade; sözün güzel olmakla
beraber yerinde, hâl ve makama
uygun olması.
cereyan:
akma, bir tarafa do€ru
akış.
ders-i ibret:
ibret dersi, göz ve fi-
kir açacak hâdise.
ehl-i zahir:
lafzın zahirine bakıp
ona göre hüküm verenler.
emsal:
örnekler, benzerler.
garabet:
hayret vericilik, gariplik,
tuhaflık.
gurub:
batma, batış.
hacet:
ihtiyaç.
ilâm:
bildirme.
istikrar:
karar kılma, karar bul-
ma, yerleşme, bir kararda devam
etme.
izhar:
gösterme, açı€a vurma.
kinayet:
dolaylı anlatım.
küreviyet:
yuvarlaklık, küre gibi
oluş.
maani-i âyât:
ayetlerin manaları.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
mehd:
beşik, beslenecek, büyü-
yecek yer.
mesele:
önemli konu.
musattaha:
derinlik ve yüksekli-
€i olmayan satıh, düzlük; yassı,
düz.
müdafaa:
savunma.
müfessirîn-i izam:
büyük müfes-
sirler.
müşâhet:
görülen, görülmüş.
nokta-i garabet:
bilinmeyen, ga-
rip özellik, gizli nokta.
nükte:
ince manalı, ancak dikkat-
le anlaşılabilen mana veya söz.
sarahat:
sarihlik, açıklık, be-
lirlilik.
serair:
gizli şeyler, sırlar.
sermeşk:
alıştırma için hazır-
lanmış yazı örne€i, taslak ya-
zısı.
Şems:
Güneş.
taglit-i ezhan:
zihinleri ya-
nıltma, zihinleri karıştırma.
tanzim-i maişet:
geçim sa€-
lamak, geçimi düzenlemek.
tasallut:
son derece rahatsız
etme, musallat olma.
temessük:
yapışma, sarılma,
sıkıca tutunma.
zamair:
zamirler.
zikir:
anma, bildirme.
1.
Yeri yayıp döşedi. (Naziat Suresi: 30.)
2.
Yayılmış. (Gaşiye Suresi: 20.)
3.
Yeri döşeyip düzenledik. (Zariyat Suresi: 48.)
4.
Nihayet gün batısına vardı ve güneş hararetli ve çamurlu bir çeşme suyunda gurûb ettiğini
gördü. (Kehf Suresi: 86.)
5.
Fakat benden önce ağladılar, ağlamak için beni heyecanlandırdılar. Heyhât! Benim ağlama-
larıma merhamet edenler nerede?
u
nsuru
l
-H
akikaT
| 106 | MuhakeMat
1...,96,97,98,99,100,101,102,103,104,105 107,108,109,110,111,112,113,114,115,116,...332
Powered by FlippingBook