Muhakemat - page 113

o cereyan, a’razî ve tebeî ve tefhim için müraat ve ihti-
ram olunan nazar-ı hissî iledir. Fakat, hakikî iki cereyanı
vardır. olmaz ise de olur. zira maksat beyan-ı intizam-
dır. esalib-i Arab’da olduğu gibi tebeî ise veya zatî ise, ni-
zamın nokta-i nazarında birdir.
Saniyen:
Şems müstakarrında, mihveri üzerinde mü-
teharrik olduğundan, o erimiş altın gibi eczaları dahi ce-
reyan ediyor. Bu hareke-i hakikiye evvelki hareke-i me-
caziyenin danesidir, belki zembereğidir.
Salisen:
Şems’in müstakarrı denilen taht-ı revanıyla ve
seyyarat denilen asakir-i seyyaresiyle göçüp sahra-i âlem-
de seyrüseferi, mukteza-i hikmet görünüyor. zira, kudret-i
İlâhiye her şeyi hayy ve müteharrik kılmıştır ve sükûn-i
mutlak ile hiçbir şeyi mahkûm etmemiştir. Mevtin bira-
deri ve ademin ammizadesi olan atalet-i mutlakla, rahmeti
bırakmamış ki, kaydedilsin. öyle ise, Şems de hürdür.
kanun-i İlâhîye itaat etmek şartıyla serbesttir, gezebilir.
Fakat, başkasının hürriyetini bozmamak gerektir ve şart-
tır. evet, Şems emr-i İlâhîye temessül eden ve her bir
hareketini meşiet-i İlâhiyeye tatbik eden bir çöl paşasıdır.
evet, cereyan hakikî ve zatî olduğu gibi, a’razî ve his-
sî de olabilir. nasıl hakikîdir, öyle de mecazîdir. Bu me-
cazın menarı
(1)
…/
ôr
én
J
’dir. üslûbun ukde-i hayatiyesine
telvih eden lâfız
(2)
x
ôn
?n
à°r
ùo
ªp
d
’dir.
MuhakeMat | 113 |
u
nsuru
l
-H
akikaT
guya ait.
ihtiram:
hürmet etme, saygı gös-
terme.
itaat:
boyun e€me, uyma, alınan
emre göre hareket etme.
kanun-i ‹lâhî:
‹lâhî irade, ‹lâhî ka-
nun.
kudret-i ‹lâhiye:
Allah’ın kudreti,
Allah’ın kudretiyle yaptı€ı işler, fi-
iller, tasarruflar.
lâfız:
söz, kelime.
mahkûm:
kendine hükmolunan,
hükümlü.
maksat:
gaye.
mecaz:
bir kelimenin gerçek ma-
nasında kullanılamayıp, ilgi, alâka
ve benzerlik ba€ı bulunan başka
bir manada kullanılması.
mecazî:
mecaza ait, gerçek olma-
yan.
menâr:
nur yeri, ışık yeri.
meşiet-i ‹lâhîye:
Cenab-ı Hakka
ait, Onun bilgisi, arzusu, iste€i ve
iradesi altında olan; Allah’ın var-
lıklar üzerindeki iradesi.
mevt:
ölüm.
mihver:
eksen, yörünge.
mukteza-i hikmet:
Cenab-ı Hak-
kın hikmetinin gere€i, hikmet ica-
bı.
müraat:
gözetme, riayet etme.
müstakar:
yörünge.
müteharrik:
hareketli.
nazar-ı hissî:
hissî bakış, duygu-
larala görmek, hissetmek.
nizam:
düzen, tertip; düzgünlük.
nokta-i nazar:
görüş açısı, bakış
açısı; görüş, fikir.
rahmet:
şefkat, merhamet, ba-
€ışlama ve esirgeyicilik.
sahra-i âlem:
kâinat sahrası, çö-
lü.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
seyrüsefer:
yolculuk.
seyyarat:
gezegenler.
sükûn-i mutlak:
tam bir durgun-
luk, hiç hareket etmeme.
Şems:
Güneş.
taht-ı revan:
yürüyen yani taşı-
nan hükümdar koltu€u.
tatbik:
uydurma, uygulama.
tebeî:
ba€ımsız olmayıp başkası-
na tabi olarak; ikinci derecede.
tefhim:
anlatma, açıklama, bildir-
me.
telvih:
açıklama, belli etme.
temessül:
özümseme.
ukde-i hayatiye:
hayatla ilgili dü-
€üm, hayat dü€ümü.
üslûp:
bir eserin şekil ve ifade yö-
nü.
zatî:
zata ait, zatın kendisinden
olan.
zemberek:
hareketi sa€layan güç
kayna€ı, hareket yaptıran alet
a’razî:
bir şeyin zatından
olmayan durum; bir şeyin
varlığı için zorunlu olmayan
vasıf.
adem:
yokluk.
ammizade:
amca çocu€u.
asakir-i seyyare:
bir yerde
durmayıp yer de€iştiren as-
kerler, gezici askerler.
atalet-i mutlak:
tam bir tem-
bellik, tam durgunluk, tam
hareketsizlik.
beyan-ı intizam:
intizamın
anlatılması, düzenlili€in açık-
lanması.
birader:
kardeş.
cereyan:
akma, bir tarafa
do€ru akış.
dâne:
tane, tohum.
ecza:
cüz’ler, parçalar.
emr-i ‹lâhî:
‹lahî iş; Allah’ın
emri.
esalib-i arab:
Arabların şiir
ve edebiyatlarında kullandık-
ları üslûpları, Arab kelâmının
kalıpları.
hakikî:
gerçek.
hareke-i hakikiye:
hakikî,
gerçek hareket.
hareke-i mecaziye:
mecazî
olan hareket.
hay:
diri, sa€, canlı.
hissî:
hisle ilgili, hisse ait, duy-
1.
Akıp gider.
2.
Tayin edilen yerine, müstekarrında
1...,103,104,105,106,107,108,109,110,111,112 114,115,116,117,118,119,120,121,122,123,...332
Powered by FlippingBook