æ
(1)
/
¬u
«p
Ñn
f »’?n
Y o
äGn
ƒn
?s
°üdGn
h ! o
äÉn
Ñu
«s
£dn
G
Birinci Mesele
tarih lisan-ı teessüfle bize ders veriyor ki, saltanat-ı
Arab’ın cazibesiyle, A’cam, Arablara muhtelit oldukla-
rından, kelâm-ı Mudarî’nin melekesi denilen belâgat-i
kur’âniyenin madenini müşevveş ettikleri gibi; öyle de,
Acemlerin ve Acemîlerin belâgat-i Arabiyenin sanatına
girdiklerinden, fikrin mecra-i tabiîsi olan nazm-ı maani-
den, zevk-i belâgati nazm-ı lâfza çevirmişlerdir. Şöyle ki:
Efkâr ve hissiyatın mecra-i tabiîsi nazm-ı maanidir.
Nazm-ı maanî ise mantıkla müşeyyettir. Mantığın üslûbu
ise, müteselsil olan hakaika müteveccihtir. Hakaika gi-
ren fikirler ise, karşısında olan dekaik-ı mahiyatta nafiz-
dirler. Dekaik-ı mahiyat ise, âlemin nizam-ı ekmeline
mümid ve müstemiddirler. Nizam-ı ekmelde her bir hüs-
nün menbaı olan hüsn-i mücerret mündemiçtir. Hüsn-i
mücerret ise mezaya ve letaif denilen belâgat çiçekleri-
nin bostanıdır. Çiçeklerin bostanı, cinan-ı hilkatte cilve-
ger olan, ezhara perestiş eden ve şair denilen bülbüllerin
nağamatıdır. Bülbüllerin nağamatına aheng-i ruhanî ve-
ren ise, nazm-ı maanidir.
MuhakeMat | 121 |
u
nsuru
’
l
-B
elâgaT
gerçekler.
hissiyat:
hisler, duygular.
hüsn-i mücerret:
her hangi bir
boyuta ba€lı olmaksızın bizzat
güzel olan şey, kendisi güzel olan
şey.
hüsün:
güzellik.
kelâm-ı Mudarî:
Arab kabilele-
rinden Mudar kabilesinin konuş-
tu€u Arabca. Kur’ân-ı Kerîm bu
lehçe üzerine nazil olmuştur, en
fasih Arabcadır.
letaif:
güzellikler, incelikler.
lisan-ı teessüf:
kederli lisan, üzü-
lerek ifade.
maden:
asıl, esas, kaynak.
mecra-yı tabiî:
normal ve tabiî
akış yeri.
meleke:
bir şeyi çok kez tekrarla-
yarak ve tecrübe ederek meyda-
na gelen bilgi ve maharet.
menba:
kaynak.
mesele:
önemli konu.
mezâyâ:
meziyetler, üstünlük
vasıfları.
muhtelit:
karışık, karışmış.
mümid:
yardım eden.
mündemiç:
bir şeyin içinde bu-
lunan, saklı olan.
müstemit:
yardımcı.
müşevveş:
teşevvüşe u€ramış,
düzensiz, karmakarışık.
müşeyyet:
yüksek, sa€lam, muh-
kem yapılmış, sa€lamlaştırılmış,
muhkem.
müteselsil:
teselsül eden, birbiri-
nin ardı sıra, zincirleme giden.
müteveccih:
bir cihete dönen,
yönelen.
nafiz:
tesir eden, nüfuzlu, tesirli.
nagamat:
na€meler, güzel sesler.
nazm-ı lâfız:
Sözlerin, manaya
göre de€il de kelimelere göre di-
zimi, mananın lâfza feda edilme-
si, sırf söz ve kafiye için düzen-
lenmesi.
nazm-ı maani:
manaların tertibi,
diziliş özellikleri.
nizam-ı ekmel:
en kusursuz, en
mükemmel düzen, sistem, ka-
nun.
perestiş:
tapma, aşırı derecede
sevme, meftunluk.
saltanat-ı arab:
Arabların salta-
natı.
sele:
önemli konu.
üslûp:
tarz, biçim, usul.
zevk-i belâgat:
belagat zevki.
a’cam:
Arab olmayanlar.
acem:
Arabca konuşmayan,
Arab olmayan.
acemî:
Arab olmayan, Arab’-
dan başkası.
aheng-i ruhanî:
ruhanî
ahenk, uyumluluk.
âlem:
dünya, cihan; bütün
yaratılmışlar.
belâgat:
söz ve yazıda sanat-
lı ve tesirli ifade; sözün güzel
olmakla beraber yerinde, hâl
ve makama uygun olması.
belâgat-i arabiye:
Arab bela-
gati, Arab edebiyatı.
belâgat-i kur’âniye:
Kur’ân’a
ait belâgat, Kur’ân’ın kendine
has olan belâgati.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
bostan:
sebze bahçesi.
cazibe:
cezp edicilik, çekicilik.
cilveger:
cilve ve naz eden,
cilveli.
cinan-ı hilkat:
yaratılış bah-
çeleri.
dekaik-ı mahiyat:
mahiyet-
lerin ve esasların inceli€i, ha-
kikatlerin inceli€i.
efkâr:
düşünceler, fikirler,
görüşler.
ezhar:
çiçekler.
hakaik:
hakikatler, do€rular,
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. • Tayyibat ile tabir edilen bütün güzellikler ve iyi-
likleri Allah’a, salâvatı da Peygamberimize (a.s.m.) takdim ederiz.