Muhakemat - page 127

eğer tereddütle senin hayalin hastalığı var ise, kasi-
de-i Bürde’den olan,
@ r
ân
Än
?n
àr
eG p
ón
b m
Ún
Y r
øp
e n
™r
es
ódG p
Æp
ôr
Øn
à°r
SGn
h
(1)
p
?n
ós
ædG n
án
«`r
ªp
M r
?n
õr
dGn
h p
?p
QÉn
ën
ªr
dG n
øp
e
olan bîmarhaneye git, gör: nasıl Hakîm-i Busayrî, istif-
rağla ve nedametin perhiziyle sana reçete yazar!
eğer, iştihanın açılmasıyla, üslûp denilen hakikatin şi-
şesindeki zülâl-i mana nasıl kendine muvafık ve nasıl im-
tizaç etmesini seyretmek ve o zülâli içmeye iştihan var
ise, meyhaneye git ve de: “ey meyhaneci! kelâm-ı beliğ
nedir?” elbette onun sanatı onu şöyle söylettirecek:
“kelâm-ı beliğ, ilim denilen çömleklerde pişirilen ve
hikmet denilen büyük küplerde duran ve fehm denilen
süzgeçle süzülen âb-ı hayat gibi bir manayı zürefa deni-
len sakiler döndürüp, efkâr içer; esrarda temeşşî etmek-
le hissiyatı ihtizaza getiren kelâmdır.”
eğer böyle sarhoşların sözlerinden hoşlanmıyorsan, su-
yun mühendisi olan Hüdhüd-i süleyman’ın sebe’den
getirdiği nebe ve haberi dinle, nasıl inzal-i kur’ân ve ib-
da-ı semavat ve Arz eden zülcelâl’in tavsifini etmiştir!
Hüdhüd diyor: “Bir kavme rast geldim; zemin ve asuman-
dan mahfiyatı çıkaran Allah’a secde etmiyorlar…” Bak,
evsaf-ı kemaliye içinde Hüdhüd’ün hendesesine telvih
eden, vasf-ı mezburu yalnız ihtiyâr eyledi.
MuhakeMat | 127 |
u
nsuru
l
-B
elâgaT
hazzetme, ferah, sevinç.
ilim:
bilgi, marifet.
imtizaç:
uyuşma; terkip olabilme,
bileşik haline gelme.
inzal-i kur’ân:
Kur’ân’ın yeryüzü-
ne indirilmesi.
istifra€:
içindekini dökme, bo-
şaltma.
iştiha:
fazla istek, arzu.
kaside-i Bürde:
Kâ’b b. Züheyr’in
Hz. Muhammed’in (
ASM
) önünde
okudu€u kasideye karşı, Hz. Pey-
gamberin sırtından çıkardı€ı hır-
kayı kendisine giydirmesiyle
meşhur olan kaside.
kelâm:
söz.
kelâm-ı beli€:
bela€atli söz, sa-
natlı ve güzel söz.
mahfiyat:
gizliler, saklılar.
muvafık:
uygun, münasip.
nebe:
haber.
nedamet:
pişmanlık.
sâkî:
su veren, su da€ıtan.
tavsif:
vasıflandırma, niteleme.
telvih:
açıklama, belli etme.
temeşşî etmek:
yürümek, gezin-
mek.
üslûp:
sanatkârın görüş, duyuş,
anlayış veya anlatıştaki özelli€i
veya bir türün, bir ça€ın kendine
has anlatış biçimi.
vasf-ı mezbur:
söylenmiş olan
vasıf, adı geçen vasıf.
zemin:
yeryüzü.
zülâl:
tatlı ve berrak su.
zülâl-i mana:
mananın berraklılı-
€ı, tatlılı€ı.
Zülcelâl:
celâl sahibi, büyüklük,
izzet, heybet ve azamet sahibi Al-
lah.
zürefa:
zarif kimseler, zarifler.
âb-ı hayat:
hayat suyu.
arz:
yer, dünya.
asuman:
gökyüzü, sema.
bîmarhane:
hastahane.
efkâr:
düşünceler, fikirler,
görüşler.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
evsaf-ı kemaliye:
olgunluk
vasıfları.
fehm:
anlayış.
hakikat:
gerçek.
Hakîm-i Busayrî: eserlerinin
çoğunu manzum yazan ve
Kaside-iBürde isimli meşhur
şiiri sahibi, Mısırlı 13. yy. âlimi.
hendese:
geometri; mühen-
dislik.
hikmet:
hakîmlik; yüksek bil-
gi, kainattaki ve yaratılıştaki
gayeleri araştırma.
hissiyat:
hisler, duygular.
hüdhüd:
bir kuş cismi, çavuş
kuşu.
hüdhüd-i Süleyman:
Hz. Sü-
leyman zamanında, Hicaz ile
Yemen arasında bulunan ve
Sabâ denilen ülkede kraliçe
olan ve güneşe tapan Belkıs
ile Süleyman arasında haber-
leşmeye vesile olan kuşun is-
mi.
ibda-ı semavat ve arz etme:
gökleri ve yeri yaratma.
ihtiyâr eyleme:
seçme, ter-
cih etme.
ihtizaz:
gönlü ferahlama,
1.
Haramla dolmuş olan gözlerinden gözyaşı akıt ve pişmanlık perhizine sarıl.
1...,117,118,119,120,121,122,123,124,125,126 128,129,130,131,132,133,134,135,136,137,...332
Powered by FlippingBook