Muhakemat - page 136

Ve tahassul etmeyeni işaret ve keyfiyet-i kelâma yükler.
Ve takattur etmeyeni kelâmın müstetbeatına havale
eder. Ve tebahhur etmeyeni üslûbun ihtizazatına ve ke-
lâm ile refakat eden mütekellimin etvarıyla rapteder.
İşte bu silsilenin borularından ismin müsemması ve fii-
lin manası ve harfin medlûlü ve nazmın mazrufu ve
hey’etin mefhumu ve keyfiyatın mermuzu ve müstetbea-
tın müşarünileyhleri ve hitabı teşyî eden etvarın muhar-
rikleri, hem de “dâllün bilibare”nin maksudu ve “dâllün
bilişaret”in medlûlü ve “dâll ün bilfehva”nın mefhum-i kı-
yasîsi ve “dâllün biliktiza”nın mana-i zarurisi ve daha
başka mefahim, umumen bu silsilenin birer tabakasın-
dan in’ikat eder ve şu madenden çıkar. eğer seyretmek
istersen, kendi vicdanına bak, şu meratibi göreceksin.
Şöyle:
senin mahbubun, vakta gözünüzün penceresinden şua
ve berk-i hüsnünü vicdanınıza ilka ederse, o aşk denilen
nar-ı mukade birden yandırmaya başladığından, hissiyat
iltihaba başlamakla, amal ve müyulât dahi heyecana ge-
lip, birden o amaller üst kattaki hayalin tabanını deler.
İmdat istediklerinden, o hazinetü’l-hayalde safbeste-i
hareket ve mahbubun mehasinini ellerinde tutmuş veya-
hut onun mehasinini hatıra getirmekle tasvir eden,
başkasının mehasini ile işba olunmuş olan hayalât ise o
amalin imdadına koşarlar. Beraber hücum edip, hayal-
den lisana kadar inmekle beraber, zülâl-i visale olan meyli
arkalarında ve firaktan olan teellümü sağda ve tazim ve
tedip ve iştiyakı sola ve terahhum ve lutfu iktiza eden
âmâl:
emeller, arzular, istekler.
berk-i hüsün:
güzelli€in şimşek
çakması gibi parlaklı€ı.
dall-i bilfehva:
söylenen sözün
veya ifadelerin hulâsasından çı-
kan manaya göre delil ve işaret
olmak.
dall-i bilibare:
bir ifade veya söz-
den muayyen bir mananın ve
hükmün anlaşılması.
dall-i biliktiza:
lüzum ettirme,
icap ettirme delili; söylenen sö-
zün-bir şeyi de gerekli kıldı€ına-
delil olması.
dall-i bilişare:
sözdeki mananın
işaretine göre delil olmak.
etvar:
hâl ve hareketler, işler,
tarzlar, tavırlar.
havale:
bir şeyi başkasının üstü-
ne bırakma.
hayalât:
hayaller, hülyalar.
hazinetü’l-hayal:
hayal hazinesi,
âlemi.
ihtizazat:
depremler, titremeler.
iktiza:
gerektirme, lüzumlu kıl-
ma.
ilka:
bırakma.
in’ikâd:
kurulma, teşkil edilme,
toplanma.
işba:
doyurma.
iştiyak:
aşırı isteme, çok fazla ar-
zu etme.
keyfiyat:
nitelikler.
keyfiyet-i kelâm:
kelâmın esası,
içyüzü.
lisan:
dil.
lütuf:
güzellik, hoşluk, iyilik.
maksut:
kast edilen şey, gaye.
mana-yı zarurî:
mecburî olan
mana.
mazruf:
iç, asıl, muhteva.
medlûl:
bir kelime veya bir işa-
retten anlaşılan, bir kelime veya
ibarenin gösterdi€i şey, mana.
mefahim:
mefhumlar, kavramlar.
mefhum:
bir sözün ifade etti€i
mana.
mefhum-ı kıyasî:
benzetme ile
ilgili olarak sözden anlaşılan ma-
na.
mehasin:
güzellikler, iyilikler.
meratip:
mertebeler, basamak-
lar.
mermûz:
açıktan belirtilmeyip,
işaret ve remz ile anlatılan, ima
edilmiş olan.
muharrik:
harekete getiren, ha-
reketlendiren, harekete geçiren.
müsemma:
isimlendirilmiş, nes-
ne.
müstetbeât:
söze tâbi olan ma-
nalar, söz söylerken, söz arasında
işaretle anlatmalar.
müşarünileyh:
kendine işaret
edilen, ismi evvelce söylenmiş
olan, sözü edilen.
mütekellim:
söyleyen, konuşan,
birinci şahıs.
müyûlât:
meyiller.
u
nsuru
l
-B
elâgaT
| 136 | MuhakeMat
nâr-ı mukade:
a€ır yüklü, tu-
tuşmuş ateş.
nazm:
kafiyeli, vezinli söz.
rapt:
ba€lama, ba€lanma, iliş-
tirme.
refakat:
refiklik arkadaşlık.
safbeste-i hareket:
harekete
geçmek üzere saf ba€layıp
hazır olan.
silsile:
zincir.
şua:
ışın, bir ışık kayna€ından
uzanan ışık telleri.
tabaka:
derece, kat.
tahassul:
hasıl olma, sonuç
olarak çıkma.
takattur:
damlama, damla
damla akma.
tasvir:
bir şeyi yazıyla veya
başka ifade tarzlarıyla anlat-
ma.
tazim:
hürmet, ululama, bü-
yük sayma.
te’dîb:
edeplendirme, edep
verme.
tebahhur:
buharlaşma, bu€u
hâline gelme, bu€ulanma.
teellüm:
elemlenme, tasalan-
ma, dertlenme, üzüntü duy-
ma.
terahhum:
merhamet etme,
acıma.
teşyi:
u€urlama, yolcu etme.
umumen:
umumî olarak, bü-
tün olarak.
üslûp:
sanatkârın görüş, du-
yuş, anlayış veya anlatıştaki
özelli€i veya bir türün, bir ça-
€ın kendine has anlatış biçi-
mi.
vakta:
ne zaman, ne vakit.
zülâl-i visal:
kavuşmanın tat-
lılı€ı, berraklılı€ı.
1...,126,127,128,129,130,131,132,133,134,135 137,138,139,140,141,142,143,144,145,146,...332
Powered by FlippingBook