Muhakemat - page 133

Yani, “
Tacir-i Yemenî gibi, yağmurdan gelen sel, yük-
lerini, eskallerini gabit sahrasına attı. Nasıl ki bir tüccar
akşamda bir köye gelse, gecede köylüler rengârenk eş-
yalarını satın alsalar, sabahleyin herkes bir renk ile
süslenmiş olduğu hâlde evinden çıkıyor. Hatta köyün ço-
banı dahi kırmızı bir mendili bağlıyor. Öyle de, sel sahraya
yükünü attığı gibi, ticaret-i hafiyeye benzer imtizacat-ı
kimyeviye ile çiçeklerin nazeninlerine güya rengârenk el-
bise alınır, dikilir. Hatta çiçeklerin çobanı ıtlakına şayan
olan kefne,
(HaşİYe)
başını kırmızılaştırıyor
.”
Hem de,
@ r
ân
Ln
ôn
Ør
fGn
h o
Qr
ón
¨r
dG n
¢VÉn
an
h o
AÉn
an
ƒr
dGn
QÉn
Z
?n
ªn
©r
dGn
h p
?r
ƒn
?r
dG n
ør
«n
H p
?r
?o
îr
dG o
án
aÉn
°ùn
e
Yani, “
Vefa gavr-ı in’idama çekildi. Tufan-ı gadr feve-
rana başladı. Kavl ve amel ortasında uzun bir mesafe
açıldı
.”
Uzağa gitmek istemiyorsan, bu Makalenin bir parça
makabline nazar et. Bu meseleye numune olmak için
çok parçaları bulacaksın. ezcümle:
Âyâtın delâil-i i’cazının miftahı ve esrar-ı belâgatinin
keşşafı yalnız belâgat-i Arabiyedir, felsefe-i Yunaniye de-
ğildir
.”
MuhakeMat | 133 |
u
nsuru
l
-B
elâgaT
olan.
mesafe:
uzaklık, ara.
mesele:
önemli konu.
miftah:
anahtar.
nazar:
bakış.
nazenin:
nazlı, nazik, narin, ince
yapılı.
nümune:
örnek.
sahra:
büyük çöl, geniş saha.
şayan:
de€er, layık, münasip.
tacir-i Yemenî:
Yemenli tacir, ti-
caretle u€raşan.
ticaret-i hafiye:
gizli ticaret.
tufan-ı gadr:
merhametsiz, acı-
masız sa€anak ya€mur.
vefa:
dostluk ve sevginin gerek-
tirdi€i davranışlarda devamlı ol-
ma.
HaşİYe:
dikenli, ihrak edilir bir dağ mahsülüdür.
amel:
fiil, iş.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
belâgat-i arabiye:
Arab bela-
gati, Arab edebiyatı.
delâil-i i’caz:
mucize oluşun
delilleri.
eskal:
a€ır yükler, a€ır şeyler.
esrar-ı belâgat:
belâgatin sır-
ları.
ezcümle:
bu cümleden ola-
rak.
felsefe-i Yunaniye:
Yunan
felsefesi.
feveran:
kaynama, fışkırma.
gavr-ı in’idam:
yokluk çuku-
runun dibi.
güya:
sanki.
ıtlak:
adlandırma, isim ver-
me.
imtizacat-ı kimyeviye:
kim-
yevî unsurların birbirleri ile
mezc olmaları, uyuşmaları.
kavil:
söz.
keşşaf:
keşfeden, gizli bir şe-
yi meydana çıkaran.
mâkabl:
geçmişteki, geçmiş,
bir şeyin kendinden önce
1...,123,124,125,126,127,128,129,130,131,132 134,135,136,137,138,139,140,141,142,143,...332
Powered by FlippingBook