Muhakemat - page 141

Yedinci Mesele
Belâgatin ukde-i hayatiyesi, tabir-i diğerle, beyanın fel-
sefesi veyahut şiirin hikmeti ise, hariciyatın nevamisi ve
mekayisini temessül etmektir.
Şöyle:
Hakaik-ı hariciyedeki kanunları kıyas-ı temsilî cihetiy-
le ve deveran tarikıyla ve vehmin tasarrufuyla şairane
olan maneviyat ve ahvalde yerleştirmektir. demek, âyi-
ne gibi, hariçten in’ikâs eden hakikatin şualarını temes-
sül eder. güya kendi sanat-ı hayaliyesiyle ve nakş-ı kelâ-
mîsiyle hilkat ve tabiatı taklit ve muhakât eder.
evet, kelâmda hakikat olmaz ise de, en ekall şebih ve
nizamından istimdat etmek ve onun danesi üzerinde süm-
büllenmek gerektir. Fakat her danenin mahsus bir süm-
bülü vardır. Bir buğday bir ağaç kadar sümbüllenmez. Fel-
sefe-i beyan nazara alınmazsa, belâgat hurafat gibi, hayal-
gûl gibi, samie hayretten başka bir fayda vermez.
iŞarET
Felsefe-i beyaniyeye müşabih, nahvin dahi bir felsefesi
vardır. O felsefe ise, vâzıın hikmetini beyan eder. Kütüb-i
nahivde mezkûr olan münasebat-ı meşhure üzerine mües-
sestir. Meselâ bir mamule iki amil dâhil olmaz. Ve “hel” lâfzı
fiili gördüğü gibi sabretmez, visal ister. Hem fail kuvvetlidir,
kavî olan zammeyi kendine gasp eder. Mesele, hariç ve kâi-
natta cari olan kanunların birer aks-i misalîsidir.
MuhakeMat | 141 |
u
nsuru
l
-B
elâgaT
hamet ve yardımına sı€ınma.
kavî:
kuvvetli, güçlü.
kıyas-ı temsilî:
temsile dayanan
kıyas.
kütüb-i nahiv:
nahiv ilmi ile ilgili
kitaplar.
mamul:
amilin neticesi; cümlede
kendilerinden önce gelen harf, fiil
veya isim tamlamasında tamlayı-
cı, sıfat tamlamasında sıfat gibi
etkileyicilerden etkilenen, isim, fi-
il ve sıfat gibi ö€eler.
maneviyat:
mana alemine ait
olanlar, hisse ve inanca ait şeyler.
mekayis:
mikyaslar, ölçüler.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
muhakât:
taklit etme.
müesses:
tesis edilmiş, kurulmuş
olan, kurulu.
münasebat-ı meşhure:
meşhur
alâkalar, herkeşçe bilinen ilişkiler.
müşabih:
benzer.
nahiv:
söz dizimi, cümle bilimi;
sentaks.
nakş-ı kelâmî:
kelâmın nakşi, sü-
sü; kelâmın görünüşündeki gü-
zellik, süs, cezbedicilik.
nevamis:
kanunlar, şeriatlar.
nizam:
düzen, tertip; düzgünlük.
sâmi:
dinleyen, dinleyici.
sanat-ı hayaliye:
hayal sanatı,
hayalden gelen sanat.
sümbüllenmek:
başak vermek,
şairâne:
şairce, şair gibi, şaire ya-
kışacak şekilde.
şebih:
benzer, tıpkı.
şua:
ışın, bir ışık kayna€ından
uzanan ışık telleri.
tabiat:
yaratılış, karakter, seciye.
tabir-i di€er:
di€er tabir, başka
bir ifade.
tarik:
yol.
tasarruf:
idare etme, kullanma.
temessül:
bir şekil ve surete gir-
me, cisimlenme.
ukde-i hayatiye:
hayatla ilgili dü-
€üm, hayat dü€ümü.
vâzı:
vazeden, koyan, yerleştiren.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve
esassız düşünce.
visal:
ulaşma, kavuşma.
zamme:
ötre denilen, üstüne ko-
nulan harfi o,ö,u,ü okutan ha-
reke.
ahval:
haller, durumlar.
aks-i misalî:
benzer gibi yan-
sıma, aynadaki görüntü.
amil:
sebep, etken.
âyine:
ayna.
belâgat:
söz ve yazıda sanat-
lı ve tesirli ifade; sözün güzel
olmakla beraber yerinde, hâl
ve makama uygun olması.
beyan:
belâgat ilminin haki-
kat, mecaz, kinaye, teşbih ve
istiarelerini ö€reten kısmı; bil-
dirme, açıklama, söyleme.
cari:
cereyan eden, akan, işle-
yen.
dane:
tane, tohum.
deveran:
dönüp dolaşma,
dönme, dolaşım.
ekall:
daha az, en az, pek az,
en küçük.
fail:
özne, işi yapan.
felsefe:
bir ilmin esaslı düs-
turları.
felsefe-i beyan:
beyan ilmi-
nin felsefesi.
felsefe-i beyaniye:
beyan il-
minin felsefesi.
gasp:
zorla alma, zaptetme,
el koyma.
hakaik-ı hariciye:
dış âlemin
hakikatleri, insanın iç âlemi-
nin dışındaki hakikatler.
hariciyat:
dışarıya ait olan
şeyler.
hayalgûl:
hayalen görülen
korkutucu mahlûk; hayalet.
hel:
Arabcada soru cümlesi-
nin başına gelen edat, soru
edatı, ... mı?
hikmet:
gaye, maksat.
hilkat:
yaratılış.
hurafat:
hurafeler, batıl ina-
nışlar.
in’ikâs:
aksetme, yansıma.
istimdat:
aman dileme, mer-
1...,131,132,133,134,135,136,137,138,139,140 142,143,144,145,146,147,148,149,150,151,...332
Powered by FlippingBook