Dördüncü Mesele
Kelâmın kuvvet ve kudreti ise:
kelâmın kuyudatı birbi-
rine cevap vermek ve keyfiyatı birbirine muavenet et-
mekle, umumen, karınca kaderince, asıl garaza işaret ve
her biri parmağını maksat üzerine bırakmakla,
(1)
o
Ò°/
ûo
j p
?Én
ªn
ér
dG n
?Gn
P '
‹p
G w
?o
cn
h @ l
óp
MGn
h n
?o
ær
°ùo
Mn
h »
s
à`n
°T Én
æo
JGn
QÉn
Ñp
Y
düsturuna timsal olmaktır. demek, kuyudat zenav gibi
veyahut dereler gibi, maksat ise ortalarından istimdat
edici bir havuz gibi olmak gerektir.
Elhasıl:
zihnin şebekesi üstünde tersim olunan ve na-
zar-ı akıl ile alınan suret-i garaz müşevveş olmamak için
tecavüp ve teavün ve istimdat lâzımdır.
iŞarET
Bu noktadan intizam neş’et etmekle tenasüp tevellüt
edip, hüsün ve cemal parlar. Eğer istersen, Rabb-i İzzet’in
kelâmına teemmül et.
Ezcümle: Zerresi büyük bir taş kadar büyük olan azap-
tan tahvif ve insanı kalâk ve tahammülsüz olduklarını gös-
termek için sevk edilen
(2)
n
?u
Hn
Q p
ÜGn
òn
Y r
øp
e l
án
ër
Øn
f r
ºo
¡r
à°s
ùn
e r
øp
Än
dn
h
olan ayete bak. Nasıl ki, “şeyi zıddından in’ikâs ettirmek”
olan kaide-i beyaniyeye binaen, tehvil ve tahvif için aza-
bın bir parçasının derece-i tesirini göstermek istediğinden,
MuhakeMat | 129 |
u
nsuru
’
l
-B
elâgaT
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kuyudat:
kayıtlar.
maksat:
kastedilen şey; gaye.
mesele:
önemli konu.
muavenet:
yardım.
müşevveş:
teşevvüşe u€ramış,
düzensiz, karmakarışık.
nazar-ı akıl:
aklın nazarı, aklın
gözüyle bakmak.
neş’et:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
Rabb-i ‹zzet:
izzet sahibi, sonsuz
kudret ve kudret sahibi olan Al-
lah.
sevk:
yöneltme, gönderme.
suret-i garaz:
gayeye ulaşılacak
yol, tarz.
tahammül:
zora dayanma, kötü
ve güç durumlara karşı koyabil-
me, katlanma.
tahvif:
korkutma, korkuya dü-
şürme, ürkütme.
teavün:
yardımlaşma, birbirine
yardım etme.
tecavüp:
cevaplaşma, karşılıklı
cevap verme.
teemmül:
inceden inceye, etraflı-
ca düşünme.
tehvîl:
korkutma, korkuya düşür-
me.
tenâsüb:
uyma, uygunluk; lafız
ve mana itibariyle birbirine uy-
gun olma.
tersim:
resmini çizme, resmini
yapma.
tevellüt:
do€ma, do€um.
timsal:
örnek, nümune.
umumen:
umumî olarak, bütün
olarak.
zenav:
havuz, göl.
zerre:
pek ufak parça.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümle-
si.
azap:
ceza, büyük sıkıntı, şid-
detli acı.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
cemal:
güzellik.
derece-i tesir:
etki derecesi,
tesir etme derecesi.
düstur:
kaide, esas, prensip.
elhasıl:
hasılı, netice itibariy-
le, kısaca.
ezcümle:
bu cümleden ola-
rak.
garaz:
gaye, maksat.
hüsün:
güzellik.
in’ikâs:
aksetme, yansıma.
intizam:
düzenlilik, düzgün-
lük.
istimdat:
aman dileme, mer-
hamet ve yardımına sı€ınma.
kaide-i beyaniye:
beyan il-
minin kaideleri, kuralları.
kalâk:
iç sıkıntısı, gönül darlı-
€ı, can sıkıntısı, endişe.
kelâm:
söz.
keyfiyat:
nitelikler.
1.
İfadelerimiz farklıdır, fakat senin güzelliğin birdir. İfadelerimizin tamamı o güzelliğe işaret
eder.
2.
And olsun ki, Rabbinin azabından küçük bir esinti onlara hafifçe dokunacak olsa… (Enbiya
Suresi: 46.)