Üçüncü Mesele
Kelâmın elbise-i fahiresi veyahut cemali ve sureti, üs-
lûp iledir, yani kalıb-ı kelâm iledir.
Şöyle ki:
Ya dikkat-i nazar veya tevaggul veya mübaşeret veya
sanatın telâkkuhuyla hayalde tevellüt eden temayülâtın
hususiyatından teşekkül eden suretlerden terekküp eden
istiare-i temsiliyenin parçaları telâhuk ettiklerinden te-
nevvür ve teşerrüp ve teşekkül eden üslûp, kelâmın kalı-
bı olduğu gibi, cemalin madeni ve hulel-i fahirenin dest-
gâhıdır.
güya aklın borazanı denilmeye şayan olan irade ses
etmekle, kalbin karanlık köşelerinde yatan manalar çıp-
lak, yalınayak, baş açık olarak çıktıklarından, mahall-i su-
ver olan hayale girerler. o hazinetü’l-hayalde buldukları
sureti giyerler. en ekall bir yazmayı sarar veya bir pabu-
cu giyer, lâakal bir nişanla çıkar. Hiç olmazsa bir düğ-
meyle veya bir kelimeyle kendinin nerede terbiye oldu-
ğunu gösterir.
eğer bir kelâmın –fakat tabiattan çıkmış bir kelâmın–
üslûbunda im’an-ı nazar edersen, kendi sanatı içinde iş-
leyen mütekellimi o âyinemisal üslûbun içinde görecek-
sin. Hatta nefsini nefesinden ve sesinden, mahiyetini
nefsinden (üfürmesinden) tevehhüm; ve mizaç ve sanatı-
nı kelâmıyla mümteziç tahayyül etsen, Hayaliyyun mez-
hebinde muateb olmuyorsun.
âyinemisal:
ayna gibi, ayna ben-
zeri.
cemal:
güzellik.
destgâh:
tezgah.
dikkat-i nazar:
inceden inceye
düşünme ve bakma, bakış inceli-
€i.
ekal:
daha az, en az, pek az, en
küçük.
elbise-i fahire:
kıymetli, de€erli
elbise.
güya:
sanki.
hayaliyyun mezhebi:
aslı olma-
yan ve hayalde tasavvur edilen
şeylerin gerçek oldu€unu veh-
metme; Romantizm akımı.
hazinetü’l-hayal:
hayal hazinesi,
âlemi.
hulel-i fahire:
kıymetli elbiseler.
hususiyat:
ayırıcı özellikler.
im’ân-ı nazar:
bir işi dikkatli dü-
şünme, inceden inceye tetkik et-
me.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi ya-
pıp yapmama konusunda için
olan iktidar, güç.
istiare-i temsiliye:
atasözü hali-
ne gelmiş istiareler.
kalıb-ı kelâm:
kelamın kalıbı, sö-
zün şekli özellikleri.
kelâm:
söz.
lâakal:
en azından, hiç olmazsa.
maden:
asıl, esas, kaynak.
mahall-i suver:
suretlerin yeri.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, ta-
biatı, niteli€i.
mesele:
önemli konu.
u
nsuru
’
l
-B
elâgaT
| 126 | MuhakeMat
mezhep:
gidilen, tutulan, ta-
kip edilen yol.
mizaç:
huy, tabiat, fıtrat.
muateb olma:
tekdir edilme,
azarlanma, paylanma.
mübaşeret:
bir işe başlama,
girişme, temas.
mümteziç:
uyuşan, kayna-
şan, karışan.
mütekellim:
söyleyen, konu-
şan, birinci şahıs.
nefis:
kişinin kendisi, iyili€e
de kötülü€e de meyli olan
duygu.
nefs:
üfürme.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
şayan:
de€er, layık, münasip.
tabiat:
yaratılış, karakter, se-
ciye.
tahayyül:
hayale getirme,
hayalinde canlandırma.
telâhuk:
birbirine katılma,
birbiri arkasına gelip birleş-
me.
telâkkuh:
aşılama, do€urgan-
lık.
temayülât:
meyiller, e€ilim-
ler.
tenevvür:
nurlanma, parla-
ma, aydınlanma.
terekküp:
karışıp birleşme,
birden fazla şeyin birleşme-
sinden oluşma.
teşekkül:
şekillenme, mey-
dana gelme.
teşerrüp:
karakter hâline ge-
tirme, meşrep yapma.
tevaggul:
çok u€raşma,
meşgul olma.
tevehhüm:
vehimlenme, yok
olanı var zannetmekle ümit-
sizli€e ve korkuya düşme.
tevellüt:
do€ma, do€um.
üslûp:
bir eserin şekil ve ifa-
de yönü.