Muhakemat - page 116

Evet, dine teması olan her şey, dinden olması lâzım
gelmiyor. Ve İslâmiyet’le imtizaç eden her bir madde İslâ-
miyet’in anasırından olduğunu kabul etmek, unsur-i İs-
lâmiyet’in hasiyetini bilmemek demektir. Zira, kitap ve
sünnet ve icma ve kıyas olan anasır-ı erbaa-i İslâmiye,
böyle maddeleri terkip ve tevlit etmez.
Elhasıl: Unsuriyet ve besatet ve erbaiyet, felsefenin ba-
taklığındandır, şeriatın maden-i safîsinden değildir. Fa-
kat, felsefenin yanlışı seleflerimizin lisanlarına girdiğin-
den, bir mahmil-i sahih bulmuştur. Zira, Selef “dörttür”
dediklerinden murat, zahiren dörttür. Veyahut hakikaten
ecsam-ı uzviyeyi teşkil eden müvellidülma ve müvellidül-
humuza ve azot ve karbon, yine dörttür.
Eğer hür fikirsen, bu felsefenin şerrine bak; nasıl ezha-
nı esaretle sefalete atmıştır. Aferin hürriyetperver olan
hikmet-i cedidenin himmetine ki, o müstebit hikmet-i Yu-
naniyeyi dört duvarıyla zirüzeber etmiştir.
Demek muhakkak oldu ki, âyâtın delâil-i i’cazının
miftahı ve esrar-ı belâgatin keşşafı, yalnız belâgat-i Ara-
biyenin madenindendir; yoksa felsefe-i Yunaniyenin
destgâhından değildir.
* * *
EyBirader!
Vakta ki keşf-i esrar merakı bizi şu Makama kadar ge-
tirdi; biz de seni beraber çektik, seni taciz ettik. Hem
senin çok yorgunluğunu dahi biliriz. Şimdi unsuru’l-belâ-
gat ve i’cazın miftahı olan “İkinci Makale”nin içerisine
anasır:
unsurlar, esaslar.
anasır-ı erbaa-i ‹slamiye:
‹slami-
yetteki dört unsur, Kitap, Sünnet,
‹cma’, Kıyas.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
belâgat-i arabiye:
Arab belagati,
Arab edebiyatı.
besatet:
basitlik, sadelik.
birader:
kardeş.
delâil-i i’caz:
mucize oluşun delil-
leri.
destgâh:
tezgah.
ecsam-ı uzviye:
uzuvları oluştu-
ran cisimler.
elhasıl:
hasılı, netice itibariyle, kı-
saca.
erbaiyet:
dört olmak.
esaret:
esirlik, tutsaklık, hüküm
altında bulunma.
esrar-ı belâgat:
belâgatin sırları.
ezhan:
zihinler.
felsefe:
madde ve hayatı başlan-
gıç ve gaye bakımından incele-
yen ilim.
felsefe-i Yunaniye:
Yunan felse-
fesi.
hakikaten:
hakikat olarak, do€-
rusu, gerçekten.
hasiyet:
bir şeye has özellik, nite-
lik.
hikmet-i cedide:
yeni fenler,
müspet ilimler.
hikmet-i Yunaniye:
Yunan felse-
fesi.
himmet:
çalışma, çabalama, gay-
ret gösterme.
hürriyetperver:
hürriyet sever.
i’caz:
mucizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şe-
yi yapmak.
icma:
müçtehit olan ‹slâm âlim-
lerinin dinî bir konuda aynı sözü
söylemeleri, bir konuda görüş
birli€ine varmaları.
imtizaç:
uyuşma, uygunluk, ba€-
daşma.
keşf-i esrar:
sırların keşfedilmesi.
keşşaf:
keşfeden, gizli bir şeyi
meydana çıkaran.
kıyas:
islâm hukukunda fakihle-
rin kıyası, müçtehit olanın içtihat
u
nsuru
l
-H
akikaT
| 116 | MuhakeMat
ile hüküm vermesi.
lisan:
dil.
maden:
asıl, esas, kaynak.
maden-i safi:
saf kaynak.
mahmil-i sahih:
do€ru ihti-
mal, anlamı taşıyacak do€ru
yüklem.
makam:
mevki, yer.
miftah:
açan alet, anahtar.
murâd:
maksat, meram.
müstebit:
zulüm ve baskıda
bulunan, zorba.
müvellidü’l-humuza:
oksi-
jen.
müvellidü’l-mâ:
hidrojen.
sefalet:
sefillik, süflîlik, hakir-
lik, aşa€ılık, düşkünlük.
selef:
daha önce yaşamış
olan kimse, ced, ata.
sünnet:
Hz. Muhammed’in
(asm) Kur’ân dışında, Müslü-
manlara örnek olan mübarek
söz, fiil ve emirleri, kabulleri
veya takrirleri.
şer:
kötülük.
şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
‹lâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi.
taciz:
rahatsız etme, huzur-
suz kılma, sıkma.
terkip:
birleştirme.
teşkil:
oluşturma, şekillendir-
me.
tevlit:
do€urma, sebep olma.
unsur-i ‹slamiyet:
‹slami-
yet’in unsuru.
unsuriyet:
unsurlar, esaslar.
unsuru’l-belagat:
belâgat il-
mini meydana getiren parça-
lardan her biri.
vakta:
ne zaman, ne vakit.
zahiren:
görünüşte.
zirüzeber:
altüst, karmakarı-
şık, darmada€ın..
1...,106,107,108,109,110,111,112,113,114,115 117,118,119,120,121,122,123,124,125,126,...332
Powered by FlippingBook