Muhakemat - page 128

iŞarET
Üslûptan muradım, kelâmın kalıbıdır ve suretidir. Baş-
kalar, başka diyorlar. Ve belâgatçe faydası, kıssatın tefari-
kini ve perişan olan parçalarını iltiham ve bitiştirmektir.
Tâ kaide-i “Bir şey sabit olursa, levazımıyla sabittir.” sır-
rıyla, bir cüz’ü tahrik etmekle, kıssatın küllünü ihtizaza
getirmektir. Güya, mütekellim üslûbun bir köşesini mu-
hataba gösterse, muhatap kendi kendine –velev bir dere-
ce karanlık olsa da– tamamını görebilir.
Bak, nerede olursa olsun, “mübareze” lâfzı, pencere gi-
bi, meydan-ı harbi, içinde harb olarak sana gösterir. Evet,
çok böyle kelimeler vardır; hayalin sinematoğrafisi denil-
se caizdir.
Tembih
Üslûp meratibi pek mütefavittir. Bazen o kadar lâtif ve
rakiktir ki, nesim-i seherden daha aheste eser. Bazen o
kadar gizli oluyor ki, bu zamanın harbinin diplomatları-
nın desais-i harbiyelerinden daha mesturdur. Bir diplo-
matın kuvve-i şammesi lâzımdır; tâ istişmam edebilsin.
Ezcümle: Yâsin Suresinde
(1)
l
º«/
en
Q n
»p
gn
h n
?Én
¶p
©r
dG p
»r
ëo
j r
øn
e
şive-i ifadeden, Zemahşerî
(2)
p
¿Gn
ór
«n
ªr
dG »n
dp
G o
Ro
ôr
Ñ`n
j r
øn
e
üslûbu-
nu istişmam etmiştir. Evet, insan isyanla Hâlık’ın emrine
karşı manen müdafaa ve mübareze eder.
* * *
aheste:
yavaş yavaş, a€ır a€ır.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı ve
tesirli ifade; sözün güzel olmakla
beraber yerinde, hâl ve makama
uygun olması.
caiz:
uygun.
cüz:
kısım, parça.
desais-i harbiye:
savaş hileleri,
savaş oyunları.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
güya:
sanki, sözde.
hâlık:
yoktan yaratan, her şeyi
yoktan var eden, yaratıcı; Allah.
harb:
savaş.
ihtizaz:
titreme, harekete, geçir-
me.
iltiham:
kaynaşma, lehimleme.
istişmam:
koklama, kokusunu al-
ma.
isyan:
başkaldırma, itaatsizlik,
emre karşı gelme.
kelâm:
söz.
kıssat:
kıssalar.
kuvve-i şamme:
koku alma, kok-
lama duygusu.
küll:
bütün, bir şeyin tamamı.
lâtif:
tatlı, hoş.
levazım:
lâzım olan şeyler.
manen:
mana bakımından, ma-
naca.
meratip:
mertebeler, basamak-
lar.
mestur:
gizli, örtülü.
meydan-ı harb:
harb meydanı,
savaş meydanı, savaş alanı.
muhatap:
kendisine hitap olu-
nan, söz söylenilen kimse.
murad:
maksat, meram; dile-
nen, istenen şey.
mübareze:
kavga, savaş.
müdafaa:
savunma.
mütefavit:
birbirinden farklı,
çeşitli olan.
mütekellim:
söyleyen, konu-
şan, birinci şahıs.
nesim-i seher:
seher rüzgârı,
tan yeli, tatlı sabah rüzgârı.
rakik:
çok ince, nazik, narin.
sabit:
ispat edilmiş, ispatlan-
mış.
sır:
gizli hakikat.
sinematograf:
sinema, sine-
ma makinesi.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şive-i ifade:
ifade tarzı.
tahrik:
hareket ettirme, hare-
kete geçirme.
tefarik:
ufak tefek şeyler.
tembih:
hatırlatma, ihtar.
üslûp:
sanatkârın görüş, du-
yuş, anlayış veya anlatıştaki
özelli€i veya bir türün, bir ça-
€ın kendine has anlatış biçi-
mi.
velev:
olsa da bile, hatta, is-
ter.
1.
Çürümüş kemikleri kim diriltecek? (Yâsin Suresi: 78.)
2.
Mübâreze için meydana kim çıkar?
u
nsuru
l
-B
elâgaT
| 128 | MuhakeMat
1...,118,119,120,121,122,123,124,125,126,127 129,130,131,132,133,134,135,136,137,138,...332
Powered by FlippingBook