silsileler, Arab-ı bedeviyenin haymeleri gibi, Arz sahra-
sında kurulmuş ve taraf taraf da çadırlar tahallül etmiş”
desen, Arabların hayali olan üslûplarından uzak düşmü-
yorsun.
Hem de, eğer vehimle bu kasr-ı müşeyyed-i âlemden
tecerrüt edip uzaktan hikmet dürbünüyle mehd-i beşer
olan yere ve sakf-ı merfu olan semaya temaşa edersen,
sonra silsile-i cibalde temessül ve etraf-ı semaya temas
eden daire-i ufuk ile mahdut olan semayı bir fustat gibi
yerin üstüne vaz’ ve cibal evtadıyla raptolunmuş bir ça-
dır kubbesini tahayyül ve tevehhüm edersen, müttehem
edemezler.
“sekizinci Mesele”nin tembihinde bir iki misal daha
gelecektir.
®
MuhakeMat | 105 |
u
nsuru
’
l
-H
akikaT
tevehhüm:
vehimlenme, yok
olanı var zannetmekle ümitsizli€e
ve korkuya düşme.
üslûp:
ifade yolu, kendine has
ifade veya yazı tarzı.
vaz:
koyma, konulma.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve
esassız düşünce.
arab-ı bedeviye:
çölde göçe-
be bir halde yaşayan Arablar.
arz:
yer, dünya.
cibal:
da€lar.
daire-i ufuk:
görüş alanı,
ufuk dairesi.
etraf-ı sema:
gökyüzünün ta-
rafları.
evtâd:
direkler, kazıklar.
fustat:
göçebelerin kıldan ya-
pılan çadırı, kıldan yapılan
büyük çadır.
hayme:
çadır.
hikmet:
kainattaki ve yaratı-
lıştaki gayeleri araştırma.
kasr-ı müşeyyed-i âlem:
âle-
min sa€lam yapılmış büyük
binası.
mahdut:
sınırlı, belirli.
mehd-i beşer:
insanların ya-
yıldıkları, beslenip büyüdük-
leri yer yüzü.
mesele:
önemli konu.
misal:
örnek.
müttehem:
itham olunan,
suçlanan.
rapt:
ba€lama, ba€lanma, iliş-
tirme.
sahra:
büyük çöl, geniş saha.
sakf-ı merfû:
yükseltilmiş
dam, tavan.
sema:
gökyüzü, gök.
silsile:
sırada€.
silsile-i cibal:
da€ silsilesi; sıra
da€lar.
tahallül:
araya girme.
tahayyül:
hayale getirme,
hayalinde canlandırma.
tecerrüt:
soyunma, soyutlan-
ma, uzak olma.
temâşâ:
hayretle ve dikkatle
bakma, seyretme.
tembih:
hatırlatma, ihtar.
temessül:
bir şekil ve surete
girme, cisimlenme.