Muhakemat - page 96

zalimlerin ve bedevilerin def-i fesatları için… Ve Ye’cüc-
Me’cüc, iki müfsit kabiledirler. emr-i İlâhî geldiği vakit,
set harap olacaktır, ilâahirihî.
Bu kıyasla, ona kur’ân delâlet eden hükümler,
kur’ân’ın zaruriyatındandırlar; bir harfin inkârı dahi ka-
bil değildir.
Fakat, o mevzuat ve mahmulâtın keyfiyatlarının teşri-
hatları ve mahiyetlerinin hududu ise: kur’ân onlara
kat’iyyü’d-delâlet değildir. Belki, “Âmm hassa delâlet-i
selâseden hiçbirisiyle delâlet etmez” kaidesiyle ve man-
tıkta beyan olunduğu gibi, “Bir hüküm, mevzu ve mah-
mulün vech-i mâ ile tasavvur etmek kâfi olduğu”nun düs-
turuyla sabittir ki, kur’ân onlara delâlet etmez; fakat ka-
bul edebilir. demek, o teşrihat, ahkâm-ı nazariyedendir.
Başka delâile muhavveldir. İçtihadın mazannesidir. on-
da tevil için mecal vardır.
Muhakkikînin ihtilâfatı, nazariyetine delildir. Fakat,
vaesefa!.. Cevabın suale her cihetle lüzum-i mutabakatın
tahayyülüyle, sualdeki halele ehemmiyet vermeyerek,
cevabın zarurî ve nazarî olan hükümlerini, birden me-
haz-ı sailden ve menbit-i sualden huşeçin olup, alıp
müfessir oldular. Yok, belki müevvil, yok belki mâsadak-ı
mana yerine mana gösterdiler. Yok, belki masadakı ol-
mak caiz ve bir derece mümkün olan şeyi, medlûl ve
mefhum olarak tevil ettiler. Hâlbuki, “üçüncü Mukadde-
me”nin sırrıyla, zahirperestler kabul ederek; ve
muhakkikîn dahi, hikâyat gibi ehemmiyetsiz olduğundan,
ahkâm-ı nazariye:
yalnız görüş
ve düşünceye ait hükümler.
âmm:
genel, umumî.
bedevî:
çölde ve iptidaî tarzda
yaşayan, medenî olmayan.
caiz:
mümkün, olur, olabilir.
cihet:
yön.
def-i fesat:
karışıklı€ı önleme.
delâil:
deliller, bürhanlar, ispat
vasıtaları.
delâlet:
delil olma, gösterme; ala-
met, işaret.
delâlet-i selâse:
üç çeşit delâlet;
delâlet-i mutabıkiye, delâlet-i ta-
zammuniye, delâlet-i iltizamiye.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, burhan.
düstur:
kanun, kural, esas.
ehemmiyet:
önem.
emr-i ‹lâhî:
‹lahî iş; Allah’ın emri.
halel:
bozukluk, eksiklik.
hâs:
hususî olan.
hikâyat:
hikâyeler.
hudut:
sınırlar.
hûşeçîn:
başak toplayan, salkım
toplayan.
hüküm:
dinî kaide, kural.
içtihat:
din âlimlerinin şer’î esas-
lar dahilinde Kur’ân ve sünnete
uygun şekilde bir konuda fikir or-
taya koymaları, hüküm vermele-
ri.
ihtilâfat:
ayrılıklar, anlaşmazlık-
lar, uyuşmazlıklar.
ilâahirihî:
sonuna kadar.
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme.
kabil:
mümkün, ihtimal dairesin-
de.
kabile:
birlikte yaşayan ve bir sü-
laleden gelen insanlar.
kaide:
kural, esas, düstur.
kat’iyyüddelâlet:
delilin kesin ve
şüphesiz oluşu.
keyfiyat:
nitelikler.
lüzum-i mutabakat:
uygun olma
gereklili€i.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, ta-
biatı, niteli€i.
mahmul:
bir ibareden çıkan
muhtemel mana.
mahmulât:
muhtemel manalar,
bir ibareye yüklenen mana ihti-
mallerinden her biri.
mâsadak-ı mana:
do€rulanmış,
onaylanmış mana.
mazanne:
zannolundu€u yer, zan
götüren.
me’haz-ı sâil:
soranın kayna€ı,
soranın sormasındaki asıl mak-
sat.
mecal:
imkân, fırsat.
medlûl:
delil olarak gösterilen.
mefhum:
anlaşılan, anlaşılmış.
menbit-i sual:
sualin yeşerdi€i,
bitti€i yer; sorunun kayna€ı.
mevzu:
konu.
u
nsuru
l
-H
akikaT
| 96 | MuhakeMat
mevzuat:
konular, anlatılan-
lar.
muhakkikîn:
muhakkikler,
hakikatı bulup meydana çı-
karanlar, hakikati araştıranlar.
muhavvel:
hâvâle edilmiş,
yüklenmiş, gönderilmiş.
mukaddeme:
başlangıç.
müevvil:
tevil eden, başka
mana ile açıklayan.
müfessir:
tefsir eden, açıkla-
yan.
müfsit:
fesat çıkaran, fesatçı,
bozguncu.
nazarî:
teorik.
nazariyet:
nazarîlik, nazarî ol-
ma hali.
sabit:
ispat edilmiş, ispatlan-
mış.
sır:
gizli hakikat.
tahayyül:
hayale getirme,
hayalinde canlandırma.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şe-
killendirme, düşünme.
teşrihat:
açıklamalar.
tevil:
sözün ilk bakışta beli-
ren anlamını de€il de, ihtimal
dahilinde bulunan di€er an-
lamlarını alarak yorumlama
veya muhtemel manaların-
dan birini tercih etme.
tevil:
yorumlama, yorum.
vaesefa:
esefler olsun, ne
üzüntü!.
vech-i mâ:
bir sebepten dola-
yı.
zahirperest:
dış görünüşe
kıymet veren, dış görünüşe
dikkat edip iç yüze aldırış et-
meyen.
zalim:
zulmeden, acımasız ve
haksız davranan.
zarurî:
zorunlu.
zaruriyat:
kesin ve zarurî hü-
kümler.
1...,86,87,88,89,90,91,92,93,94,95 97,98,99,100,101,102,103,104,105,106,...332
Powered by FlippingBook