Altıncı Mesele
Muhakkaktır ki, tenzilin hassa-i cazibedarı i’cazdır. İ’caz
ise, belâgatin yüksek tabakasından tevellüt eder. Belâgat
ise, hasais ve mezâyâ, bahusus istiare ve mecaz üzere mü-
essesedir. kim istiare ve mecaz dürbünüyle temaşa
etmezse, mezayasını göremez. zira, ezhan-ı nâsın te’nisi
için, esalib-i Arab’da, yenabi-i ulûmu isale eden tenzilin
içinde “tenezzülât-ı İlâhiye” tabir olunan müraat-ı efham
ve ihtiram-ı hissiyat ve mümaşat-ı ezhan vardır.
Vakta ki bu böyledir; ehl-i tefsire lâzımdır: kur’ân’ın
hakkını bahş ve kıymetini noksan etmesin ve belâgatin
tasdik ve sikkesi olmayan bir şeyle kur’ân’ı tevil etmesin-
ler. zira her hakikatten daha zahir ve daha vazıh
tahakkuk etmiş ki, kur’ân’ın manaları hak oldukları gibi,
tarz-ı ifade ve suret-i manası dahi beliğâne ve ulvîdir.
Cüz’iyatı o madene irca ve teferruatı o menbaa ilhak et-
meyen, kur’ân’ın ifâ-i hakkında mutaffifînden oluyor.
Bir-iki misal göstereceğiz; zira nazarı celp eder.
BİRİNCİ MİSaL:
(1)
Gk
OÉn
Jr
hn
G n
?Én
Ñp
ér
dG Én
ær
?n
©n
Ln
h
Allahü a’lemü bimuradihî
, caizdir:
İşaret olunan mecaz böyle bir tasavvuru imâ eder ki:
sefine gibi olan küre, bahr-i muhit-i havaînin içinde tah-
te’l-bahir bir gemisi; ve umman gibi fezada direk veya de-
mir gibi dağlarıyla irsa ve ta’mid ederek hava ile iştibak
MuhakeMat | 103 |
u
nsuru
’
l
-H
akikaT
özelli€i.
i’caz:
mucizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şe-
yi yapmak.
ifa-i hak:
hakkını verme.
ihtiram-ı hissiyât:
duyguları he-
saba katmak, hislere hürmet et-
mek.
ilhak:
ilâve etme, ekleme, katma.
irca:
geri çevirme, geri döndür-
me.
irsa:
demir atma. (gemi v.b.).
isale:
seyelân ettirme, akıtma.
istiare:
bir kelimeyi konuldu€u
manada kullanmanın da caiz ol-
masıyla beraber, başka bir mana-
da kullanma sanatı.
iştibak:
örülme, örgülenme.
mezâyâ:
meziyetler, üstünlük
vasıfları.
mutaffifîn:
ölçüde ve tartıda hile
yapanlar, eksik tartanlar.
müessese:
tesis edilmiş, kurul-
muş olan.
mümaşat-ı ezhan:
zihinlerin
uyuşması, fikirlerin anlaşması ve
uyuşması.
müraat-ı efham:
anlayış seviye-
lerine göre davranmak.
sefine:
gemi.
sikke:
mühür, alâmet, nişan.
suret-i mana:
anlam biçimi.
ta’mid:
direk dikme, kazık çak-
ma.
tahakkuk:
gerçekleşme, kesin-
leşme.
tahte’l-bahir:
denizaltı gemisi.
tarz-ı ifade:
ifade tarzı, söyleyiş,
anlatış şekli.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şekil-
lendirme, düşünme.
teferruat:
ayrıntılar, dallar, bö-
lümler.
tenezzülât-ı ‹lâhiye:
Cenab-ı
Hakkın kullarının anlayış seviye-
lerine göre konuşması ve derin
hakikatları, anlayabilecekleri ifa-
delerle beyan etmesi.
te’nis:
alıştırma.
tenzil:
Kur’ân-ı Kerîm’in vahiy yo-
luyla Peygamberimize (
ASM
) yavaş
yavaş indirilmesi.
tevellüt:
do€ma, do€um.
tevil:
Kur’ân ve hadislerin açıkla-
masında, geçerli bir delil veya se-
bepten dolayı, ayeti ilk bakışta
görünen manasından alıp, taşıdı€ı
di€er manalardan, bir veya birka-
çı ile tefsir etme.
ulvî:
yüksek, yüce.
umman:
büyük deniz, derya, ok-
yanus.
vakta:
ne zaman, ne vakit.
vazıh:
açık, âşikar; kolay anlaşılır.
yenabi-i ulûm:
ilimlerin kayna€ı,
ilimlerin menbaı.
zahir:
açık, âşikar.
allahü a’lemü bimuradihî:
muradın ne oldu€u, ne kaste-
dildi€ini Allah bilir.
bahr-i muhit-i havaî:
yıldız-
ların, gezegenlerin içinde do-
laştı€ı feza denizi, büyük gök-
yüzü denizi.
bahş:
ba€ış, ihsan, verme.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı
ve tesirli ifade; sözün güzel
olmakla beraber yerinde, hâl
ve makama uygun olması.
beliۉne:
beli€cesine, düzgün
ve fasih olarak, belâgatli ola-
na yaraşır tarzda.
celp:
çekme, kendine çekme.
cüz’iyat:
parçaya ait olan
şeyler.
ehl-i tefsir:
tefsir ve yorum
yapanlar, Kur’ân-ı Kerîm’in
manasını
açıklayanlar;
Kur’ân-ı Kerîm’i tefsir etme-
nin yollarını ve usullerini bi-
lenler.
esâlib-i arab:
Arabların şiir
ve edebiyatlarında kullandık-
ları üslûpları, Arab kelâmının
kalıpları.
ezhan-ı nâs:
insanların zihin-
leri.
feza:
kâinatta, yıldızlar ara-
sındaki boşluk, uzay.
hasais:
bir şeye has vasıflar,
bir şeye, birine ait olan keyfi-
yetler, nitelikler.
hassa-i cazibedâr:
çekicilik
1.
Dağları zemininize kazık ve direk yaptık. (Nebe’ Suresi: 7’den müktebes.)