İkinci Mesele
puşide olmasın,
Sevr
ve
Hut
’un kıssa-i meşhuresi İslâ-
miyet’in dahîl ve tufeylîsidir. râvisiyle beraber Müslü-
man olmuştur. İstersen Mukaddeme-i sâliseye git, göre-
ceksin hangi kapıdan daire-i İslâmiyet’e dâhil olmuştur.
Ammâ, İbni Abbas’a olan nispetin ittisali ise: “dör-
düncü Mukaddeme”nin âyinesine bak, o ilhakın sırrını
göreceksin. Bundan sonra, mervîdir: “Arz,
Sevr
ve
Hut
üzerindedir.” Hadis olarak rivayet ediliyor.
Evvela:
teslim etmiyoruz ki, hadistir. zira, İsrailiyatın
nişanı vardır.
Saniyen:
Hadis olsa da, zaaf-ı ittisal için yalnız zannı
ifade eden ahaddandır. Akîdeye dâhil olmaz. zira, yakîn
şarttır.
Salisen:
Mütevatir ve kat’iyyü’l-metin olsa da kat’iy-
yü’d-delâlet değildir. eğer istersen “Beşinci Mukadde-
me”ye müracaatla “on Birinci Mukaddeme” ile müşave-
re et. göreceksin, nasıl hayalât, zahirperestleri havalan-
dırmış. Bu hadisi mahamil-i sahihadan çevirmişlerdir.
İşte, vücuh-i sahiha üçtür:
• nasıl
Sevr
ve
Nesir
ve
İnsan
ve diğeriyle müsemma
olan Hamele-i Arş, melâikedir; bu sevr ve Hut dahi, öy-
le iki melâikedir. Yoksa, Arş-ı Azamı melâikeye; küreyi,
MuhakeMat | 87 |
u
nsuru
’
l
-H
akikaT
ibarenin katî ve şüphesiz oluşu.
kıssa-i meşhure:
meşhur kıssa,
meşhur olmuş hâdise.
küre:
dünya, yeryüzü.
mahamil-i sahiha:
gerçek ihti-
maller, söz yüklenebilecek ger-
çek anlamlar.
melâike:
melekler.
mervi:
rivayet edilen, nakledilen.
mesele:
önemli konu.
mukaddeme:
başlangıç.
Mukaddeme-i Salise:
Üçünçü
Mukaddime.
müracaat:
başvurma, danışma.
müsemma:
isimlendirilmiş, ad
verilmiş.
müşavere:
istişare etme, bir ko-
nuda bilen ve güvenilen kimsele-
rin görüşünü alma, danışma,
meşveret.
mütevatir:
yalan söylemekte bir-
leşmelerini aklın kabul etmeye-
ce€i bir toplulu€un verdi€i haber,
böyle bir toplulu€un senedin ba-
şından sonuna kadar yine kendi-
leri gibi bir topluluktan rivayet et-
tikleri sahih hadis.
nesir:
akbaba.
nispet:
ilgi, ba€, münasebet.
nişan:
iz, belirti, alamet.
puşide:
örtülmüş, kapalı, mestû-
re.
ravi:
hadis ve haberi başkalarına
aktaran kimse, Hz. Peygamber-
den işitti€i hadisi başkalarına ak-
taran kimse.
rivayet:
Hz. Peygamber’den nak-
ledilen hadis.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
sevr:
öküz, bo€a.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dikkat
ve tecrübe ile anlaşılan en ince
yanı.
tufeylî:
parazit, asalak.
vücuh-i sahiha:
gerçek ve do€ru
yönler, tarzlar.
yakîn:
kesin bilme, şüpheden
sıyrılarak son derece do€ru ve
kuvvetli bilme.
zaaf-ı ittisal:
ulaşmadaki zayıflık
ve kuvvetsizlik.
zahirperest:
dış görünüşe kıymet
veren, dış görünüşe dikkat edip iç
yüze aldırış etmeyen.
zan:
sanma, kesin olarak bilmek-
sizin kuvvetli ihtimalle hükmet-
me.
âhad:
mütevatir ve meşhur
olmayan hadis çeşidi.
akîde:
iman, inanılan ve itikat
edilen esas, inanç.
amma:
ama, lakin, ancak.
arş-ı azam:
en büyük arş, Al-
lah’ın katı, Cenab-ı Hakkın
kudret ve saltanatının en bü-
yük dairesi.
arz:
yer, dünya.
âyine:
ayna.
dahîl:
yabancı, sı€ınan, sı€ın-
mış, sı€ıntı.
daire-i ‹slâmiyet:
‹slâmiyet
dairesi.
evvelâ:
birinci olarak, her
şeyden önce, ilk olarak.
hadis:
Hz. Muhammed’e
(asm) ait söz, emir, fiil veya
Hz. Peygamberin onayladı€ı
başkasına ait söz, iş veya
davranış.
hamele-i arş:
Arşı taşıyan
melekler.
hayalât:
hayaller, hülyalar.
hut:
büyük balık.
ilhak:
ilâve etme, ekleme,
katma.
‹srailiyat:
Yahudî ve Hrısti-
yanların inanç, ahlak, tarih ve
efsaneye dayalı kültüründen
‹slama karıştı€ı bilinen şeyler.
ittisal:
bitişme, birleşme.
kat’iyyü’d-delâlet:
delilin ke-
sin ve şüphesiz oluşu.
kat’iyyü’l-metin:
metnin,