bir rahmete intisap etmek için o cüz-i ihtiyârînin eline bir
vesika veriyor; belki de iman, o cüz-i ihtiyârînin elinde bir
vesika oluyor. Hem o cüz-i ihtiyârî olan silâh-ı insanî, ger-
çi zatında hem kısa, hem âciz, hem noksandır. Fakat, na-
sıl ki bir asker, cüz’î kuvvetini devlet hesabına istimal et-
tiği vakit, binler derece kuvvetinden fazla işler görür; öy-
le de, sırr-ı imanla o cüz’î cüz-i ihtiyârî, Cenab-ı Hak na-
mına, onun yolunda istimal edilse, beş yüz sene genişli-
ğinde bir cenneti dahi kazanabilir.
Hem iman, geçmiş ve gelecek zamana nüfuz edeme-
yen o cüz-i ihtiyârînin dizginini cismin elinden alıp kalbe
ve ruha teslim eder. ruh ve kalbin daire-i hayatı ise cisim
gibi hazır zamana münhasır olmadığından, pek çok se-
neler maziden, pek çok seneler istikbalden daire-i haya-
tına dahil olduğundan; o cüz-i ihtiyârî, cüz’iyetten çıkıp
külliyet kesb eder. zaman-ı mazinin en derin derelerine
kuvvet-i imanla girebildiği ve hüzünlerin zulmetlerini def
edebildiği gibi, nur-i imanla istikbalin en uzak dağlarına
kadar çıkar, korkuları izale eder.
İşte, ey benim gibi ihtiyarlık zahmetini çeken ihtiyar ve
hemşire ihtiyareler!
Madem, elhamdülillâh, biz ehl-i imanız; ve madem
imanda bu kadar nurlu, lezzetli, sevimli, şirin defineler
var; ve madem ihtiyarlığımız bizi bu definenin içine daha
ziyade sevk ediyor; elbette imanlı ihtiyarlıktan şekva de-
ğil, belki binler teşekkür etmeliyiz.
âciz:
zayıf, güçsüz.
Cenab-ı Hak:
Allah.
cisim:
beden.
cüz-i ihtiyârî:
kisbden başka hiç-
bir şeye gücü yetmeyen az bir
arzu serbestliği.
cüz’î:
az.
cüz’iyet:
azlık, cüz’î oluş.
daire-i hayat:
hayat dairesi.
def:
yok etme, kaldırma.
Y
irmi
a
lTıncı
l
em
’
a
| 516 | Lem’aLar
define:
hazine.
dizgin:
idaresi. yönetimi.
ehl-i iman:
inananlar.
elhamdülillâh:
Allah’a hamd
olsun.
hemşire:
kız kardeş.
hüzün:
keder, tasa.
iman:
inanma, itikat.
intisap:
bağlanma.
istikbal:
gelecek zaman.
istimal:
kullanma.
izale:
giderme.
kesb:
çalışıp, kazanma.
kuvvet-i iman:
iman kuvveti.
külliyet:
bütünlük, tümlük.
mazi:
geçmiş zaman.
münhasır:
sınırlı.
namına:
adına
noksan:
eksik.
nur:
aydınlık, ışık.
nur-i iman:
imandan gelen
nur.
nüfuz etmek:
etkilemek.
rahmet:
merhamet etme,
esirgeme, bağışlama.
ruh:
emir âleminden inerek
insanın kalb boşluğundaki lâtif
cisme binen, özü kavranama-
yan idrak edici sır.
sevk:
gönderme, yollama.
silâh-ı insanî:
insana ait silâh.
sırr-ı iman:
iman sırrı.
şekva:
şikâyet.
teslim:
bir emaneti birine
verme.
teşekkür etmek:
yapılan iyi-
likten memnun kaldığını bil-
dirmek için söylenen şükür
ifadesi.
vesika:
sağlam delil, belge.
zahmet:
sıkıntı, eziyet.
zaman-ı mazi:
geçmiş zaman.
zatında:
şahsında.
ziyade:
fazla.
zulmet:
karanlık.