Lem'alar - page 522

gördüm. Bu dünyayı bu surette yaratan Hâlık-ı zülcelâl’e
yüz bin şükrettim. Ve anladım ki, dünyanın, ahirete ve
esma-i İlâhiyeye bakan güzel iç yüzlerine karşı nev-i insa-
na muhabbet verilmişken, o muhabbeti suistimal ederek
fânî, çirkin, zararlı, gafletli yüzüne karşı sarf ettiğinden,
(1)
m
án
Ä«/
£n
N u
?o
c ¢o
Sr
Gn
Q Én
«r
f t
ódG t
Öo
M
hadis-i şerifinin sırrına maz-
har olmuşlar.
İşte, ey ihtiyar ve ihtiyareler! Ben kur’ân-ı Hakîm’in
nuruyla ve ihtiyarlığımın ihtarıyla ve iman dahi gözümü
açmasıyla bu hakikati gördüm. Ve çok risalelerde kat’î
bürhanlarla ispat ettim. kendime hakikî bir teselli ve kuv-
vetli bir rica ve parlak bir ziya gördüm. Ve ihtiyarlığıma
memnun oldum ve gençliğin gitmesinden mesrur oldum.
siz de ağlamayınız ve şükrediniz. Madem iman var ve ha-
kikat böyledir; ehl-i gaflet ağlasın, ehl-i dalâlet ağlasın.
DOKUZUNCURİCA
Harb-i Umumîde, esaretle rusya’nın şark-ı şimalîsin-
den çok uzak olan kosturma vilâyetinde bulunuyordum.
orada tatarların küçük bir camii, meşhur Volga nehri-
nin kenarında bulunuyordu. oradaki arkadaşlarım olan
esir zabitler içinde sıkılıyordum. Yalnızlık istedim. dışarı-
da izinsiz gezemiyordum. tatar mahallesi, kefaletle beni
o Volga nehrinin kenarındaki küçük camie aldılar.
Ben yalnız olarak camide yatıyordum. Bahar da yakın.
o şimal kıt’asının pek çok uzun gecelerinde çok
ahiret:
kıyametten sonra kurula-
cak olan âlem.
bürhan:
delil, hüccet.
ehl-i dalâlet:
azgın ve sapkın kim-
seler.
ehl-i gaflet:
dünyaya daldığından
dolayı ahiretin farkında olmayan.
esaret:
esirlik.
esir:
savaşta düşman eline düşen
kimse.
esma-i İlâhîye:
Allah’ın isimleri.
fânî:
ölümlü, geçici.
gaflet:
gafillik, endişesizlik.
hadis-i şerif:
Peygamberimizden
aktarılan sözlerin genel adı.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek.
Hâlık-ı Zülcelâl:
“celâl, azamet ve
kibriya sahibi yaratıcı” anlamında
Allah’ın bir sıfâtı.
Harb-i Umumî:
genel harb, 1914.
1918 yılları arasında cereyan eden
“Birinci Dünya Savaşı.”
ihtar:
hatırlatma, uyarma.
ihtiyare:
yaşlı kadın.
iman:
inanma, itikat.
ispat:
doğruyu delillerle gösterme.
kat’î:
kesin.
kefalet:
kefillik.
kıt’a:
memleket, ana kara.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
mazhar:
nail olma, şeref-
lenme, kavuşma.
mesrur:
sevinçli.
muhabbet:
sevgi.
nev-i insan:
insan cinsi.
nur:
aydınlık, ışık.
rica:
ümit.
risale:
Risale-i Nur külliyatın-
dan her bir mektup.
sarf:
harcama.
suistimal:
bir şeyi kötüye kul-
lanma.
suret:
biçim, görünüş.
şark-ı şimalî:
kuzey doğu.
şimal:
kuzey.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahi-
bini tanıma ve ona karşı min-
net duyma.
tatar:
Müslüman Türk boyla-
rından birinin adı.
teselli:
avunma.
vilâyet:
il.
zabit:
subay.
ziya:
ışık, aydınlık.
1.
Dünya sevgisi bütün hataların başıdır. (Kenzü’l-Ummal, 3:192/6114; Keşfü’l-Hafa, 1:344/ 1099;
Süyutî, ed-Dürerü’l-Müntesire, 97; İsfehanî, Hılyetü’l-Evliya, 6:388; el-Münavi, Feyzü’l-Kadîr,
3:368, no: 3662.)
Y
irmi
a
lTıncı
l
em
a
| 522 | Lem’aLar
1...,512,513,514,515,516,517,518,519,520,521 523,524,525,526,527,528,529,530,531,532,...1406
Powered by FlippingBook