Lem'alar - page 515

Hem iman, nazar-ı gaflete ömür ağacının başında ce-
naze şeklinde görünen tek meyvesi cenaze olmadığını,
belki ebedî bir hayata mazhar ve ebedî bir saadete nam-
zet olan ruhumun, eskimiş yuvasından, yıldızlarda gez-
mek için çıktığını biilmelyakîn gösterdi.
Hem iman, kemiklerimle mebde-i hilkatimin toprağı,
ayak altında ehemmiyetsiz mahvolmuş kemikler olmadı-
ğını, belki o toprak, rahmet kapısı ve cennet salonunun
bir perdesi olduğunu sırrı imanla gösterdi.
Hem iman, nazar-ı gafletle arkamda, hiçlikte, yokluk
karanlığında yuvarlanan dünyanın vaziyetini sırr-ı
kur’ân’la gösterdi ki, o zahirî zulümatta yuvarlanan dün-
ya ise, vazifesi bitmiş, manasını ifade etmiş, neticelerini
kendine bedel vücutta bırakmış bir kısım mektubat-ı sa-
medâniye ve sahaif-i nukuş-i sübhaniye olduğunu göster-
di. dünyanın mahiyeti ne olduğunu biilmelyakîn bildirdi.
Hem iman, ileride gözünü açıp bana bakan kabri ve
kabrin arkasında ebede giden caddeyi, nur-i kur’ân ile
gösterdi ki, o kabir, kuyu kapısı değil, belki âlem-i nurun
kapısıdır. Ve o yol ise, hiçliğe ve ademistana değil, belki
vücuda, nuristana ve saadet-i ebediyeye giden yol oldu-
ğunu, tam kanaat verecek bir derecede gösterdiğinden,
dertlerime hem derman, hem merhem oldu.
Hem iman, o elinde pek cüz’î bir kesb bulunan cüz’î
bir cüz-i ihtiyârî yerine, o hadsiz düşman ve zulmetlere
karşı, gayrimütenahi bir kudrete istinat etmek ve hadsiz
Lem’aLar | 515 |
Y
irmi
a
lTıncı
l
em
a
rahmet:
İlâhî şefkat ve merhamet.
ruh:
hayatın temeli ve sebebi olan
manevî varlık.
saadet:
mutluluk.
saadet-i ebedîye:
sonsuz mutlu-
luk.
sahaif-i nukuş-i Sübhaniye:
bü-
tün noksanlıkta münezzeh olan
Allah’ın nukuşlarını gösterdiği say-
falar.
sırr-ı Kur’ân:
Kur’ân’ın sırrı.
vazife:
görev.
vaziyet:
durum, hâl.
zahirî:
görünen.
zulmet:
karanlık.
zulümat:
karanlıklar.
ademistan:
yokluk ülkesi.
âlem-i nur:
nur âlemi.
bedel:
karşılık.
biilmelyakîn:
bir şeyi ilimle ve
bazı işaretleriyle bilme.
cenaze:
insan ölüsü.
cüz-i ihtiyârî:
kisbden başka
hiçbir şeye gücü yetmeyen az
bir arzu serbestliği.
cüz’î:
az.
derman:
ilâç, çare.
ebed:
sonsuzluk, daîmilik.
ebedî:
sonsuz, daimî.
ehemmiyet:
önem.
gayrimütenahi:
sonsuz, niha-
yetsiz.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
ifade:
anlatma, söyleyiş.
iman:
inanma, itikat.
istinat:
dayanma.
kabir:
mezar.
kanaat:
kanma, inanma.
kesb:
kazanma.
kudret:
kuvvet, iktidar.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,
iç yüzü.
mahv:
yok olma, harap olma.
mana:
anlam.
mazhar:
nail olma, kavuşma.
mebde-i hilkat:
yaratılışın
başlangıcı.
mektubat-ı Samedâniye:
Ce-
nab-ı Hakkın isim ve sıfatlarını
anlatan, Allah’ın birliğini gös-
teren varlıklar.
merhem:
yaraya sürülen ilâç.
namzet:
aday.
nazar-ı gaflet:
mana ve ma-
hiyetten yoksun, idrak ede-
meyen bakış.
netice:
sonuç.
nuristan:
nur ülkesi.
nur-i Kur’ân:
Kur’ân nuru.
ömür:
yaşama, hayat.
1...,505,506,507,508,509,510,511,512,513,514 516,517,518,519,520,521,522,523,524,525,...1406
Powered by FlippingBook