Lem'alar - page 507

sevap ve on hasene ve bazen on bin ve bazen –leyle-i
kadir sırrıyla– bir harfine otuz bin hasene ve meyve-i cen-
net ve nur-i berzah veren kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’dır. Bu
makamda ona rekabet edecek, kâinatta hiçbir kitap yok-
tur ve hiçbir kimse gösteremez. Madem bu elimizdeki
kur’ân, semavat ve arzın Hâlık-ı zülcelâl’inin rububiyet-i
mutlakası noktasından ve azamet-i ulûhiyeti cihetinden ve
ihata-i rahmeti canibinden gelen kelâmıdır, fermanıdır, bir
maden-i rahmetidir. ona yapış; her derde bir deva, her
zulmete bir ziya, her ye’se bir rica, içinde vardır.
İşte bu ebedî hazinenin anahtarı imandır ve teslimdir
ve onu dinleyip kabul etmektir ve okumaktır.
BEŞİNCİRİCA
Bir zaman, ihtiyarlığımın mebdeinde, bir inziva arzu-
suyla, İstanbul’un Boğaz tarafındaki Yûşa tepesinde, yal-
nızlıkla ruhum bir istirahat aradı. Bir gün o yüksek tepe-
de, daire-i ufka, etrafa baktım. gayet hazin ve rikkatli bir
levha-i zeval ve firakı, ihtiyarlığın ihtarıyla gördüm. Şece-
re-i ömrümün kırk beşinci senesi olan kırk beşinci dalın-
daki yüksek makamından, tâ hayatımın aşağı tabakaları-
na nazar gezdirdim. gördüm ki, o aşağıda, her bir dalın-
da, her bir senenin zarfında sevdiklerimden ve alâkadar-
larımdan ve tanıştıklarımdan hadsiz cenazeler var. Ve o
firak ve iftiraktan gelen gayet rikkatli bir manevî teessürat
içinde, Fuzulî-i Bağdadî gibi müfarakat eden dostları dü-
şünerek enin edip,
Lem’aLar | 507 |
Y
irmi
a
lTıncı
l
em
a
nağı.
makam:
durak, mevki.
manevî:
manaya ait.
mebde:
başlangıç.
meyve-i cennet:
cennet meyvesi.
müfarakat:
ayrılma.
nazar:
bakış.
nur-i berzah:
kabir hayatındaki
aydınlık.
rekabet:
rakip olma hâli.
rica:
istek, arzu, ümit.
rikkat:
merhamet, acıma, müte-
essir olma hasleti.
rububiyet-i mutlaka:
her şeyi ku-
şatan ve emri altında bulunduran,
terbiye eden Allah’ın kayıtsız, şart-
sız terbiye ediciliği.
ruh:
hayatın temeli ve sebebi olan
manevî varlık.
semavat:
semalar, gökler.
sevap:
Allah tarafından verilen
mükâfat.
şecere-i ömür:
ömür ağacı.
tabaka:
kat, katman.
teessürat:
kederler, üzüntüler,
elemler.
teslim:
kendini Allah’ın emrine bı-
rakma.
yeis:
ümitsizlik.
zarfında:
süresinde.
ziya:
ışık, aydınlık.
zulmet:
karanlık.
alâkadar:
ilişkili, münasebetli.
arz:
yer, dünya.
arzu:
aşırı istek.
azamet-i ulûhiyet:
Cenab-ı Al-
lah’ın ilâhlığının büyüklüğü.
canip:
yön.
cenaze:
insan ölüsü.
cihet:
yön.
daire-i ufuk:
görüş alanı.
deva:
ilâç, çare.
ebedî:
sonsuz, daimî.
enin:
inleme, inleyiş.
ferman:
emir, buyruk.
firak:
ayrılık.
gayet:
son derece.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
Hâlık-ı Zülcelâl:
“celâl, azamet
ve kibriya sahibi yaratıcı” an-
lamında Allah’ın bir sıfâtı.
hasene:
hayırlı amel, sevap.
hazin:
hüzün veren, acıklı.
iftirak:
ayrılma.
ihata-i rahmet:
rahmetin ku-
şatıcılığı.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
iman:
inanma, itikat.
inziva:
bir köşeye çekilme,
dünyadan el-etek çekme.
istirahat:
dinlenme, rahat-
lama.
kâinat:
bütün âlemler, varlık-
lar.
kelâm:
söz.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy
yoluyla Hz. Muhammed’e in-
dirilmiş, semavî kitapların so-
nuncusu.
Kur’ân-ı mu’cizülbeyan:
açık-
lamalarıyla akılları benzerini
yapmaktan âciz bırakan
Kur’ân-ı Kerîm.
levha-i zeval:
bir şeyin yıkılı-
şını gösteren levha.
Leyle-i Kadir:
Kadir Gecesi.
maden-i rahmet:
rahmet kay-
1...,497,498,499,500,501,502,503,504,505,506 508,509,510,511,512,513,514,515,516,517,...1406
Powered by FlippingBook