Lem'alar - page 499

kesiyor, gayrimeşru keyiflere gitmeye mâni oluyor; ondan
istifade ediniz. Hakikî imanın kudsî ilâçlarından ve nurla-
rından, tevbe ve istiğfarla, dua ve niyazla istimal ediniz.
Cenab-ı Hak sizlere şifa versin, hastalıklarınızı kefare-
tü’z-zünup yapsın. Âmin, âmin, âmin.
r
¿n
G n
B’r
ƒn
d n
…p
ón
à r
¡n
æ p
d É s
æ` o
c
Én
en
h Gn
ò'
¡p
d Én
æj'
ón
g …/
ò s
dG ! o
ór
ªn
?r
G Gƒo
dÉn
bn
h
(1)
pq
?n
?r
Ép
H Én
æu
Hn
Q o
?o
°So
Q r
än
ABÉ n
L r
ón
?n
d *G Én
æj'
ón
g
(2)
o
º«/
µ n
`?r
G o
º«/
?n
©r
dG n
âr
fn
G n
?s
fp
G B É n
æ n
à r
ª s
?n
Y Én
e s
’p
G B É n
æn
d n
ºr
?p
Y '
’ n
?n
fÉn
ërÑ°oS
p
¿Gn
ór
Hn
’r
G p
ân
«p
aÉn
Yn
h Én
¡p
FBG n
hn
On
h p
܃o
?o
?r
dG p
q
Öp
W m
ós
ªn
?o
Én
fp
óp
q
«°n
S '
¤n
Y p
q
?n
°U-n
G
(3)
r
ºu
?n
°Sn
h /
¬p
Ñr
ën
°Un
h /
¬p
d'
G '
=
¤n
Yn
h Én
¡p
FBÉ n
«°p
Vn
h p
QÉn
°ür
Hn
’r
G p
Qƒo
`fn
h Én
¡p
FBÉn
Øp
°Tn
h
12
(4)
l
A B G n
hn
O m
ABG n
O u
?o
µ
p
d n
ƒo
gn
h
Meali:
“Bu kitap her der-
de dermandır.”
tevafukat-ı lâtifedendir ki, re’fet Beyin
birinci tesvitten gayet sür’atle yazdığı nüsha ile beraber,
Hüsrev’in yazdığı diğer bir nüshada, ihtiyârsız, hiç düşün-
meden satır başlarında gelen
elif
’leri saydık. Aynen bu
l
A B G n
hn
O m
ABG n
O u
?o
µp
d n
ƒo
gn
h
cümlesine tevafuk ediyor.
(HaşİYe)
Hem
Lem’aLar | 499 |
Y
irmi
B
eşinci
l
em
a
hakikî:
gerçek.
haşiye:
dipnot.
hidayet:
doğru olan iman yoluna
girme.
hikmet:
gaye, fayda.
ihtiyârsız:
irade dışı, elinde olma-
dan, seçmeden.
iman:
inanç, itikat.
istifade:
faydalanma.
istiğfar:
af dileme, Allah’tan gü-
nahlarının bağışlanmasını isteme.
istimal:
kullanma.
kefaretü’z-zünup:
mü’minlere, iş-
ledikleri günahların affına vesile.
kudsî:
mukaddes, yüce, temiz.
mâni olma:
engelleme.
meal:
mana, anlam.
niyaz:
yalvarma, yakarma, dua.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nüsha:
yazılı sayfa, kopya.
Peygamber:
Allah’ın elçisi, haber-
cisi, nebî.
rab:
yaratan, besleyen, varlıkları
ıslah ve terbiye eden Allah.
salât ve selâm:
peygamber efen-
dimize rahmet duası etme ve ken-
disine bağlılığımızı yenileme.
sür’at:
çabukluk, hızlılık.
şifa:
iyileşme, sağlığa kavuşma.
tabip:
doktor.
tenzih etmek:
Allah’ın her türlü
kusur ve eksiklikten uzak oldu-
ğuna inanmak.
tesvit:
bir yazıda henüz düzeltil-
memiş ilk örnek, müsvedde
yapma.
tevafuk:
uygunluk.
tevafukat-ı lâtife:
hoş ve tatlı uy-
gunluklar, rast gelmeler.
tevbe:
günah işlemekten ve kö-
tülük yapmaktan vazgeçme ve Al-
lah’tan af dileme.
ziya:
ışık, aydınlık.
afiyet:
sağlık, esenlik.
Âl ve ashap:
peygamber
efendimizin aile ve Sahabî ar-
kadaşları.
âmin:
“Yâ Rabbi! öylece kabul
eyle!” anlamında duanın so-
nunda söylenir.
Cenab-ı Hak:
hakkın tâ ken-
disi olan şeref ve büyüklük sa-
hibi yüce Allah.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
gayet:
çok, son derece.
gayrimeşru:
meşru olmayan,
haram.
hak:
doğru, gerçek.
1.
“Bizi buna eriştiren Allah’a hamd olsun” dediler. “Yoksa Allah hidayet etmeseydi, biz ken-
diliğimizden buna erişemezdik. Gerçekten Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirdiler.”
(A’raf Suresi: 43.)
2.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz
yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)
3.
Allah’ım! Kalblerin tabibi ve ilâç, bedenlerin afiyeti ve şifası, gözlerin nuru ve ziyası olan
Efendimiz Muhammed’e, onun Âl ve Ashabına salât ve selâm eyle.
4.
Müslim, 4:1729; Feyzü’l-Kadîr, hadis no: 7306.
HaşİYe:
sonradan yazılan İhtarın iki
elif’
i bu hesaba dahil olamayacağı
için dahil edilmemiştir.
1...,489,490,491,492,493,494,495,496,497,498 500,501,502,503,504,505,506,507,508,509,...1406
Powered by FlippingBook