Lem'alar - page 492

“Aman güneş batmadı, ya gece bitmedi” diye sıkıntısın-
dan of, of etmiyor.
evet, gayet zengin ve işsiz, istirahat döşeğinde her şe-
yi mükemmel bir efendiden sor, “ne hâldesin?” elbette,
“Aman vakit geçmiyor; gel bir şeş beş oynayalım. Veya-
hut vakti geçirmek için bir eğlence bulalım” gibi müteel-
limâne sözleri ondan işiteceksin. Veyahut tûl-i emelden
gelen, “Bu şeyim eksik; keşke şu işi yapsaydım” gibi şek-
vaları işiteceksin.
sen bir musibetzede veya işçi ve meşakkatli bir hâlde
olan bir fakirden sor, “ne hâldesin?” Aklı başında ise di-
yecek ki: “Şükürler olsun rabbime, iyiyim, çalışıyorum.
keşke çabuk güneş gitmeseydi, bu işi de bitirseydim. Va-
kit çabuk geçiyor, ömür durmuyor, gidiyor. Vakıa, zah-
met çekiyorum; fakat bu da geçer. Her şey böyle çabuk
geçiyor” diye, manen ömür ne kadar kıymettar olduğu-
nu, geçmesindeki teessüfle bildiriyor. demek, meşakkat
ve çalışmakla, ömrün lezzetini ve hayatın kıymetini anlı-
yor. İstirahat ve sıhhat ise, ömrü acılaştırıyor ki, geçme-
sini arzu ediyor.
ey hasta kardeş! Bil ki, başka risalelerde tafsilâtıyla kat’î
bir surette ispat edildiği gibi, musibetlerin, şerlerin, hatta
günahların aslı ve mayası ademdir. Adem ise şerdir, ka-
ranlıktır. Yeknesak istirahat, sükût, sükûnet, tevakkuf gi-
bi hâletler, ademe, hiçliğe yakınlığı içindir ki, ademdeki
karanlığı ihsas edip sıkıntı veriyor. Hareket ve tahavvül
ise, vücuttur, vücudu ihsas eder. Vücut ise halis hayırdır,
nurdur.
adem:
yokluk.
arzu:
aşırı istek, heves.
fakr:
fakirlik.
gayet:
son derece, çok.
hâlet:
hâl, gelip geçici durum.
halis:
katışıksız, saf, temiz.
hayır:
iyilik.
ihsas etme:
hissettirme, sezdirme.
ispat:
doğruyu delil göstererek
meydana koyma.
istirahat:
dinlenme, rahatlama.
kat’î:
kesin.
Y
irmi
B
eşinci
l
em
a
| 492 | Lem’aLar
kıymet:
değer.
kıymettar:
değerli, kıymetli.
manen:
mana itibarıyla, ma-
naca, ruh ve kalbe ait.
meşakkat:
zahmet, sıkıntı,
güçlük.
meşakkatli:
zahmetli, sıkıntılı.
musibet:
felâket, belâ, dert, sı-
kıntı.
musibetzede:
musibet gör-
müş, belâya, kazaya uğrayan.
mükemmel:
tam, kusursuz,
çok güzel.
müteellimâne:
acı duyarak,
elemli bir şekilde.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
ömür:
yaşayış, hayat.
rab:
yaratan, besleyen, yetiş-
tiren, terbiye eden Allah.
sıhhat:
hasta olmama, sağlık,
esenlik.
suret:
biçim, tarz.
sükûnet:
durgunluk, dinginlik.
sükût:
sessizlik.
şekva:
şikâyet, yakınma.
şer:
kötülük, fenalık.
şeş beş:
oyun, tavla.
şükür:
Allah’ın verdiği nimet-
ler karşısında minnet duyma,
Allah’a dil ile hamd etme.
tafsilât:
tafsiller, açıklamalar,
izahlar.
tahavvül:
değişme, dönüşme.
teessüf:
üzülme, eseflenme,
etkilenme.
tevakkuf:
duraklama, durma.
tûl-i emel:
dünya hayatının
kısa ve geçiciliğine rağmen
dünyaya ait işlere karşı gös-
terilen aşırı arzu, istek.
vakıa:
yaşanan, olan.
vakit:
zaman.
vücut:
varlık.
yeknesak:
tekdüzelik, mono-
tonluk.
1...,482,483,484,485,486,487,488,489,490,491 493,494,495,496,497,498,499,500,501,502,...1406
Powered by FlippingBook