Lem'alar - page 484

milyonlar sene hayat-ı ebediyenin saadetine medar oldu.
Ben onların sıhhati için bazı ettiğim duayı, şimdi anlıyo-
rum, dünya itibarıyla beddua olmuş. İnşaallah, o duam,
sıhhat-i uhreviye için kabul olunmuştur.
İşte bu iki zat, benim itikadımca, on senelik bir takva
ile elde edilecek bir kazanç kadar bir kâr buldular. eğer
ikisi, bir kısım gençler gibi sıhhat ve gençliğine güvenip
gaflet ve sefahate atılsaydılar, ölüm de onları tarassut edip
tam günahlarının pislikleri içinde yakalasaydı, o nurlar de-
finesi yerine, kabirlerini akrepler ve yılanlar yuvası yapa-
caklardı.
Madem hastalıkların böyle menfaati var. ondan şekva
değil, tevekkül, sabır ile, belki şükredip rahmet-i İlâhiye-
ye itimat etmektir.
ONDÖRDÜNCÜDEVA
ey gözüne perde gelen hasta! eğer ehl-i imanın gözü-
ne gelen perdenin altında nasıl bir nur ve manevî bir göz
olduğunu bilsen, “Yüz bin şükür rabb-i rahîm’ime” der-
sin. Bu merhemi izah için bir hâdise söyleyeceğim. Şöy-
le ki:
Bana sekiz sene kemal-i sadâkatle, hiç gücendirmeden
hizmet eden Barlalı süleyman’ın halasının bir vakit gözü
kapandı. o saliha kadın, bana karşı haddimden yüz de-
rece fazla hüsn-i zan ederek, “gözümün açılması için dua
et” diyerek, cami kapısında beni yakaladı. Ben de, o mü-
barek ve meczube kadının salâhatini duama şefaatçi ya-
pıp, “Yâ rabbi, onun salâhati hürmetine onun
beddua:
kötü dua.
deva:
ilâç, çare.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehl-i iman:
inananlar, iman sahip-
leri.
gaflet:
sorumsuzluk, ahiretten ha-
bersiz davranma, Allah’tan uzak-
laşıp nefsinin arzularına dalmak.
günah:
Allah’ın emirlerine aykırı
davranış, haram.
hâdise:
olay.
hayat-ı ebedîye:
ebedî ve sonsuz
hayat.
hürmet:
riayet, saygı.
hüsn-i zan:
bir kimse veya mesele
hakkında güzel düşünceye sahip
olma; olumlu düşünme.
İnşaallah:
Allah izin verirse anla-
mında bir dua.
itibarıyla:
açısından, bakımından.
itikat:
inanma, inanç.
itimat etmek:
güvenmek.
kemal-i sadâkat:
tam bağlılık, ku-
sursuz sadâkat.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan, ruhî.
meczube:
cezbeye tutulmuş, İlâhî
aşkla aklî dengesi değişmiş kadın,
mecnun.
medar olmak:
dayanak noktası;
Y
irmi
B
eşinci
l
em
a
| 484 | Lem’aLar
sebep, vesile.
menfaat:
fayda, yarar.
mübarek:
hayırlı, uğurlu,
mutlu.
nur:
parıltı, ışık.
nurlar:
parıltılar, manevî ışık-
lar.
rab:
yaratan, besleyen, yetiş-
tiren, terbiye eden Allah.
rabb-i rahîm:
şefkat ve mer-
hamet sahibi olan Cenab-ı
Hak.
rahmet-i İlâhiye:
Allah’ın son-
suz rahmeti, merhameti.
saadet:
mutluluk.
sabır:
başa gelen üzücü olay-
lara, katlanma, dayanma, Al-
lah’a tevekkül edip sıkıntılara
göğüs germe.
salâhat:
dindarlıkta çok ileri
olma hâli, günahsız ve temiz
oluş.
sefahat:
yasak olan zevk, eğ-
lencelere düşkünlük, sefihlik.
sıhhat:
hasta olmama, sağlık,
esenlik.
sıhhat-i uhreviye:
ahiret ha-
yatında sağlıklı, esenlikli olma.
şefaat:
bir ihtiyaç sahibinin af
ve iyiliğe kavuşması için yapı-
lan aracılık.
şekva:
şikâyet, yakınma.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahibi
olan Allah’ı tanıma ve ona
karşı minnet duyma.
takva:
Allah korkusuyla dinin
yasak ettiği şeylerden ka-
çınma, Allah’ın emirlerine ti-
tizlikle uyma.
tarassut etmek:
gözetleme,
takip etme.
tevekkül:
Allah’a dayanma ve
güvenme.
vakit:
zaman.
zat:
kişi, şahıs.
1...,474,475,476,477,478,479,480,481,482,483 485,486,487,488,489,490,491,492,493,494,...1406
Powered by FlippingBook