sana “Vâesefâ, vâhasretâ!” dedirten, eski zamanda ge-
çirdiğin lezzetli ve safalı o hâllerdir ki, zevalleriyle senin
ruhunda daimî bir elem irsiyet bırakıp, ne vakit düşünsen
o elem yine deşiliyor, esef ve hasret akıtıyor.
Madem bir günlük gayrimeşru lezzet bazen bir sene
manevî elem çektiriyor. Ve muvakkat bir günlük hasta-
lıkla gelen elem, çok günler manevî lezzet-i sevapla bera-
ber, zevalindeki halâs ve kurtulmaktan gelen manevî lez-
zet vardır. senin başındaki şimdilik bu muvakkat hastalı-
ğın neticesi ve iç yüzündeki sevabı düşün. “Bu da geçer,
yâ Hû” de, şekva yerinde şükret.
ALTINCIDEVA
(HaşİYe)
ey dünya zevkini düşünüp hastalıktan ıztırap çeken kar-
deşim! Bu dünya eğer daimî olsaydı ve yolumuzda ölüm
olmasaydı ve firak ve zevalin rüzgârları esmeseydi ve mu-
sibetli, fırtınalı istikbalde manevî kış mevsimleri olmasay-
dı, ben de seninle beraber senin hâline acıyacaktım. Fa-
kat madem dünya bir gün bize “Haydi, dışarı” diyecek,
feryadımızdan kulağını kapayacak. o bizi dışarı koyma-
dan, biz bu hastalıklar ikazatıyla şimdiden onun aşkından
vazgeçmeliyiz. o bizi terk etmeden, kalben onu terke ça-
lışmalıyız.
evet, hastalık bu manayı bize ihtar edip der ki: “senin
vücudun taştan, demirden değildir. Belki daima ayrılmaya
HaşİYe:
Fıtrî bir surette bu lem’a tahattur ettiğinden, altıncı mertebede
iki deva yazılmış. Fıtrîliğine ilişmemek için öylece bıraktık; belki bir sır
vardır diye değiştirmedik.
daima:
sürekli, her zaman.
daimî:
sürekli, devamlı.
deva:
ilâç.
elem:
dert, üzüntü, maddî manevî
ıztırap.
esef:
üzüntü, hüzün, acı.
Y
irmi
B
eşinci
l
em
’
a
| 476 | Lem’aLar
feryat:
sızlanma, haykırma,
çığlık.
firak:
ayrılık, ayrılma.
fıtrî:
yaratılıştan.
gayrimeşru:
meşru olmayan,
dine aykırı, haram.
halâs:
kurtulma.
hasret:
özlem, üzülüp yanma,
iç çekme.
haşiye:
dipnot.
Hû:
O, Allah.
ihtar:
hatırlatma, uyarma.
ikazat:
ikazlar, uyarmalar.
irsiyet:
soydan gelen, soya çe-
kim.
istikbal:
gelecek zaman.
ıztırap:
kuvvetli acı, aşırı elem,
azap.
lem’a:
parıltı.
lezzet-i sevap:
sevap lezzeti,
sevap kazanmanın lezzet.
mana:
anlam.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan, ruhî.
mertebe:
derece, basamak.
musibet:
felâket, belâ, sıkıntı.
muvakkat:
geçici.
netice:
sonuç.
ruh:
hayatın temeli ve sebebi
olan manevî varlık.
safa:
sağlıklı, rahat ve huzurlu
olma.
sevap:
Allah tarafından verilen
mükâfat, hayırlar.
şekva:
şikâyet, yakınma.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahibi
olarak Allah’ı tanıma ve ona
karşı minnet duyma.
tahattur etme:
hatırlama.
terk:
bırakma.
vâhasretâ vâesefâ:
: eyvah,
yazık hasret kaldım.
vakit:
zaman.
vücut:
varlık, beden.
zeval:
sona erme, yok olma.