vesiledir. Hem hakikî vatanına ve ebedî makam-ı saade-
tine girmeye bir vasıtadır. Hem zindan-ı dünyadan, bos-
tan-ı cinana bir davettir. Hem Hâlık-ı rahîm’inin fazlın-
dan, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nö-
bettir. Madem ölümün mahiyeti hakikat noktasında bu-
dur; ona dehşetli bakmak değil, bilâkis rahmet ve saade-
tin bir mukaddemesi nazarıyla bakmak gerektir.
Hem ehlullahın bir kısmının ölümden korkmaları, ölü-
mün dehşetinden değildir. Belki daha fazla hayır kazana-
cağım diye, vazife-i hayatın idamesinden kazanacakları
hayrat içindir.
evet,
ehl-i iman için ölüm rahmet kapısıdır, ehl-i dalâ-
let için zulümat-ı ebediye kuyusudur.
ONUNCUDEVA
ey lüzumsuz merak eden hasta! sen hastalığın ağırlı-
ğından merak ediyorsun. o merakın senin hastalığını
ağırlaştırır. Hastalığın hafifleşmesini istersen, merak et-
memeye çalış. Yani, hastalığın faydalarını, sevabını ve ça-
buk geçeceğini düşün, merakı kaldır, hastalığın kökünü
kes.
evet, merak hastalığı ikileştirir. Maddî hastalığın altın-
da, merak ile manevî bir hastalığı kalbine verir; maddî
hastalık ona dayanır, devam eder. eğer teslimiyetle, rıza
ile, hastalığın hikmetini düşünmekle o merak gitse, o
maddî hastalığın mühim bir kökü kesilir, hafifleşir, kıs-
men gider. Hususan evhamla bir dirhem maddî hastalık,
ahz-ı ücret:
ücret alma.
bilâkis:
aksine, tersine.
bostan-ı cinan:
cennet bahçeleri.
davet:
çağrı.
dehşetli:
korkunç.
deva:
ilâç, çare.
dirhem:
eskiden kullanılan ve
yaklaşık 3 gramlık bir ağırlık öl-
çüsü.
ebedî:
sonsuz, sürekli, daimî.
ehl-i dalâlet:
doğru yoldan çıkan-
lar, azgın ve sapkın inançsız kim-
seler.
ehl-i iman:
Allah’a ve Allah’tan ge-
len her şeye inanan insanlar, iman
sahipleri, mü’minler.
ehlullah:
Allah adamı, velî, evliya,
Allah dostu.
evham:
vehimler, kuşkular, şüphe
ve kuruntular.
fazl:
iyilik, fazilet, erdem, lütuf.
Y
irmi
B
eşinci
l
em
’
a
| 480 | Lem’aLar
hakikat:
gerçek, doğru.
hakikî:
gerçek.
Hâlık-ı rahîm:
sonsuz merha-
met ve şefkat sahibi yaratıcı,
Allah.
hayrat:
hayırlar, sevap kazan-
mak amacıyla Allah rızası için
yapılan iyilikler.
hikmet:
yaratılıştaki İlâhî
gaye, fayda, yüksek bilgi.
hususan:
bilhassa, özellikle.
idame:
devam ettirme, sür-
dürme.
kısmen:
bütün değil, bir kısım.
lüzum:
gerekme.
maddî:
madde ile alâkalı, cis-
manî.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,
hakikati, iç yüzü.
makam-ı saadet:
saadet yeri,
insanın bütün duygularının
tatmin edildiği ebedî cennet
hayatı.
mukabil:
karşılık.
mukaddeme:
başlangıç, ön
söz.
mühim:
önemli.
nazar:
bakış, görüş.
rahmet:
acıma, merhamet
etme, esirgeme.
rıza:
razı olma, hoşnutluk.
saadet:
mutluluk.
sevap:
iyi davranışlar karşılı-
ğında Allah tarafından verilen
mükâfat.
teslimiyet:
teslim olma, bo-
yun eğiş.
vasıta:
aracı.
vazife-i hayat:
hayat vazifesi.
vesile:
vasıta, aracı.
zindan-ı dünya:
dünya zin-
danı.
zulümat-ı ebedîye:
ebedî,
sonsuz karanlıklar.