Lem'alar - page 473

eğer hastalık olmazsa, sıhhat ve afiyet gaflet verir, dün-
yayı hoş gösterir, ahireti unutturur. kabri ve ölümü hatı-
rına getirmek istemiyor. sermaye-i ömrünü badıheva boş
yere sarf ettiriyor. Hastalık ise, birden gözünü açtırır. Vü-
cuduna ve cesedine der ki: “lâyemut değilsin, başıboş de-
ğilsin, bir vazifen var. gururu bırak, seni yaratanı düşün,
kabre gideceğini bil, öyle hazırlan.”
İşte hastalık bu nokta-i nazardan hiç aldatmaz bir na-
sih ve ikaz edici bir mürşittir. ondan şekva değil, belki bu
cihette ona teşekkür etmek, eğer fazla ağır gelse sabır is-
temek gerektir.
DÖRDÜNCÜDEVA
ey şekvacı hasta! senin hakkın şekva değil, şükürdür,
sabırdır. Çünkü senin vücudun ve aza ve cihazatın, senin
mülkün değildir. sen onları yapmamışsın, başka tezgâh-
lardan satın almamışsın. demek başkasının mülküdür.
onların maliki, mülkünde istediği gibi tasarruf eder.
Yirmi Altıncı sözde denildiği gibi, meselâ gayet zen-
gin, gayet mahir bir sanatkâr, güzel sanatını, kıymettar
servetini göstermek için, miskin bir adama modellik vazi-
fesini gördürmek maksadıyla, bir ücrete mukabil, bir sa-
atçik zamanda, murassa ve gayet sanatlı diktiği bir göm-
leği, bir hulleyi o fakire giydirir. onun üstünde işler ve va-
ziyetler verir. Harika enva-ı sanatını göstermek için ke-
ser, değiştirir, uzaltır, kısaltır. Acaba şu ücretli miskin
adam, o zata dese: “Bana zahmet veriyorsun, eğilip kalk-
makla verdiğin vaziyetten bana sıkıntı veriyorsun.
Lem’aLar | 473 |
Y
irmi
B
eşinci
l
em
a
gücü istemek
sabır:
başa gelen üzücü olaylara
katlanma, dayanma Allah’a güve-
nip sıkıntılara göğüs germe.
sanatkâr:
sanat eseri ortaya ko-
yan.
sarf etmek:
harcamak, kullan-
mak.
sermaye-i ömür:
ömür serma-
yesi.
sıhhat:
sağlık, esenlik.
şekva:
şikâyet, yakınma.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahibini
tanıma ve ona karşı minnet
duyma.
tasarruf:
kullanma hakkı.
vazife:
görev.
vaziyet:
durum, hâl.
vücut:
var olma, varlık.
zahmet:
sıkıntı, eziyet.
zat:
kişi.
afiyet:
hasta olmama hâli,
sağlıklı olmak.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
aza:
organlar, uzuvlar.
badıheva:
boşu boşuna, be-
dava.
ceset:
vücut, beden.
cihazat:
cihazlar, donanımlar,
organlar.
cihet:
yön.
deva:
ilâç, çare.
enva-ı sanat:
çeşitli sanatlar.
gaflet:
gafillik, endişesizlik,
ahirete ve Allah’ın emirlerine
karşı duyarsız olma.
gayet:
son derece, çok.
harika:
olağanüstü, çok güzel.
hatırına getirmek:
hatırla-
mak, aklına getirmek.
hulle:
elbise.
ikaz:
uyarma.
kabir:
mezar.
kıymettar:
değerli, kıymetli.
lâyemut:
ölümsüz.
mahir:
maharetli, hünerli, be-
cerikli.
malik:
sahip.
meselâ:
örneğin.
miskin:
kendi kendini idare
edemeyen, fakir, zavallı.
mukabil:
karşılık.
murassa:
kıymetli taşlarla, sır-
malarla süslenmiş.
mülk:
sahip olunan, üzerinde
tasarruf hakkı bulunan şey.
mürşit:
irşat eden, doğru yolu
gösteren.
nasih:
nasihat eden, öğüt ve-
ren.
nokta-i nazar:
bakış açısı.
sabır istemek:
başa gelen
üzücü olaylara, belâ ve sıkın-
tılara karşı Allah’tan dayanma
1...,463,464,465,466,467,468,469,470,471,472 474,475,476,477,478,479,480,481,482,483,...1406
Powered by FlippingBook