validemden aldığım telkinat ve manevî derslerdir ki, o
dersler fıtratımda, âdeta maddî vücudumda çekirdekler
hükmünde yerleşmiş. sair derslerimin o çekirdekler üze-
rine bina edildiğini aynen görüyorum. demek, bir yaşım-
daki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve tel-
kinatını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük ha-
kikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyo-
rum.
ezcümle: Meslek ve meşrebimin dört esasından en mü-
himi olan şefkat etmek ve risale-i nur’un da en büyük
hakikati olan acımak ve merhamet etmeyi, o validemin
şefkatli fiil ve hâlinden ve o manevî derslerinden aldığımı
yakînen görüyorum.
evet, bu hakikî ihlâs ile hakikî bir fedakârlık taşıyan va-
lidelik şefkati suistimal edilip, masum çocuğunun elmas
hazinesi hükmünde olan ahiretini düşünmeyerek, muvak-
kat fânî şişeler hükmünde olan dünyaya o çocuğun ma-
sum yüzünü çevirmek ve bu şekilde ona şefkat göster-
mek, o şefkati suistimal etmektir.
evet, kadınların şefkat cihetiyle bu kahramanlıklarını
hiçbir ücret ve hiçbir mukabele istemeyerek, hiçbir
fayda-i şahsiye, hiçbir gösteriş manası olmayarak ruhu-
nu feda ettiklerine, o şefkatin küçücük bir numunesini ta-
şıyan bir tavuğun yavrusunu kurtarmak için aslana saldır-
ması ve ruhunu feda etmesi ispat ediyor.
Şimdi terbiye-i İslâmiyeden ve a’mal-i uhreviyeden en
kıymetli ve en lüzumlu esas, ihlâstır. Bu çeşit şefkatteki
kahramanlıkta o hakikî ihlâs bulunuyor. eğer bu iki nokta
Lem’aLar | 463 |
Y
irmi
d
ördÜncÜ
l
em
’
a
mukabele:
karşılık.
muvakkat:
geçici.
mühim:
önemli.
müşahede:
bir şeyi gözle görme,
seyretme.
numune:
örnek.
risale-i Nur:
Nur Risalesi.
sair:
diğer, başka.
suistimal:
bir şeyi kötüye kul-
lanma.
şefkat:
içten ve karşılıksız merha-
met, sevgi.
şefkatli fiil:
sevgi ve içtenlikle olan
davranış.
telkinat:
telkinler, aşılamalar.
terbiye-i İslâmiye:
İslâmî terbiye,
eğitim.
valide:
ana, anne.
validelik:
annelik.
yakînen:
yakın olarak, hiç şüphe
edilecek bir tarafı bulunmaksızın,
şüpheye düşmeden.
âdeta:
sanki.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
a’mal-i uhreviye:
ahirete ait
iş, hareket ve ibadetler.
cihet:
yön, taraf.
çekirdek-i esasiye:
öz, asıl,
esas çekirdek.
esas:
asıl, temel.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
faide-i şahsiye:
şahsî fayda,
şahsî menfaat.
fânî:
ölümlü, geçici.
feda:
gözden çıkarma, uğruna
verme.
fedakârlık:
feda etme, bir şey
uğrunda güçlüğe katlanma, sı-
kıntıya dayanma.
fıtrat:
yaratılış, mizaç, huy.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek.
hükmünde:
değerinde, ye-
rinde.
ihlâs:
samimiyet, bir işi bir iba-
deti başka bir maksat gözet-
meden sırf Allah rızası için
yapmak.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme, kanıt.
kıymet:
değer.
lüzumlu:
gerekli.
maddî vücut:
maddî varlık,
beden, insan vücudu.
mana:
anlam.
manevî ders:
maddî olmayan;
ahlâk ve moral dersi.
masum:
günahı, kötülüğü ol-
mayan, suçsuz.
merhamet:
acımak, şefkat
göstermek, korumak.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı,
tutum, metot.