Lem'alar - page 458

kırar. Fakat bacaklar gibi şer’an mahremlere de göster-
mesi caiz olmayan yerlerini açık saçık bırakmak, süflî ne-
fislere göre, gayet çirkin bir hissin uyanmasına sebebiyet
verebilir. Çünkü mahremin siması mahremiyetten haber
verir ve namahreme benzemez. Fakat meselâ açık ba-
cak, mahremin gayri ile müsavidir. Mahremiyeti haber
verecek bir alâmet-i farikası olmadığından, hayvanî bir
nazar-ı hevesi, bir kısım süflî mahremlerde uyandırmak
mümkündür. Böyle nazar ise, tüyleri ürpertecek bir
sukut-i insaniyettir!
DörDüNCü HİKmet
Malûmdur ki, kesret-i nesil, herkesçe matlûptur. Hiç-
bir millet ve hükümet yoktur ki, kesret-i tenasüle taraftar
olmasın. Hatta resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm
ferman etmiş:
(1)
n
ºn
eo
’r
G o
ºo
µp
H »/
gÉn
Ho
G
u
Êp
Én
a Gh o
ô n
KÉn
µn
J Gƒo
ën
cÉn
æn
J
(ev
kemâ kàl). Yani, “İzdivaç ediniz, çoğalınız. Ben kıyamet-
te sizin kesretinizle iftihar edeceğim.”
Hâlbuki tesettürün ref’i, izdivacı teksir etmeyip çok
azaltıyor. Çünkü, en serseri ve asrî bir genç dahi refika-i
hayatını namuslu ister. kendi gibi asrî, yani açık saçık ol-
masını istemediğinden bekâr kalır, belki de fuhşa sülûk
eder.
kadın öyle değil; o derece kocasını inhisar altına ala-
maz. Çünkü kadının –aile hayatında müdîr-i dahilî olmak
haysiyetiyle kocasının bütün malına, evlâdına ve her şe-
yine muhafaza memuru olduğundan– en esaslı
alâmet-i farika:
farklılık belirtisi.
aleyhissalâtü vesselâm:
“Salât ve
selâm onun üzerine olsun,” anla-
mında Peygamberimize dua. fer-
man: emir, buyruk.
asrî:
modern, son çağda yaşayan.
caiz olmayan:
dince izin verilme-
yen, yapılması sakınca olan.
esas:
asıl, temel.
ev kemâ kàl:
veya söylediği gibi.
evlât:
veletler, çocuklar.
fuhşa sülûk etme:
helâl dairesini
terk edip haram yola girme.
gayet:
son derece, çok.
gayri:
başkası, diğeri, yabancı.
haysiyetiyle:
“bakımından, dolayı,
sayılmak üzere” anlamında bir
söz.
hayvanî:
hayvanca.
hikmet:
İlâhî gaye, fayda, yüksek
bilgi, ince sır.
hükûmet:
devlet, yönetim.
iftihar etme:
övünme.
inhisar:
hasredilme, tahsis
olunma.
izdivaç:
evlilik, nikâh.
kesret:
çokluk.
kesret-i nesil:
neslin çokluğu, nes-
lin çoğalması.
kesret-i tenasül:
neslin çoğalması.
kıyamet:
kâinatın yıkılıp son bul-
ması, bütün canlıların ölmesi ve
sonra
mahrem:
nikâh düşmeyen, evle-
nilmesi yasak olan.
mahremiyet:
mahremlik, nikâh
düşmeme özelliği, yasak olan.
malûm:
bilinen.
matlûp:
talep edilen, istenilen.
meselâ:
örneğin.
muhafaza:
koruma.
müdîr-i dahilî:
iç işleri idare
eden, dahilî müdür.
müsavi:
eşit, denk.
namahrem:
mahrem, yasak
olmayan, nikâh düşen, evlen-
meleri şer’an mümkün olan.
namuslu:
ahlâk kurallarına
uygun olarak davranan, değer
taşıyan özelliklere gereği gibi
uyan.
nazar:
bakış.
nazar-ı heves:
his ve hevesle
bakmak.
nefis:
kötü vasıfları kendisinde
toplayan, hayırlı işlerden alı-
koyan güç.
refika-i hayat:
hayat arkadaşı,
eş.
resul-i ekrem:
çok cömert,
kerîm olan peygamber, Hz.
Muhammed (asm).
sebebiyet:
sebep olma, gerek-
tirme.
sima:
yüz, çehre.
sukut-i insaniyet:
insanlığın
yok olması, alçalması.
süflî:
aşağılık, alçak.
şer’an:
dine göre, şeriat bakı-
mından.
teksir etme:
çoğaltma, art-
tırma.
tesettürün ref’i:
örtünmenin
ortadan kaldırılması.
1.
Aclûni, Keşfü’l-Hafa, 1:318; Münavi, Feyzü’l-Kadîr, 3:269, hadis no: 3366.
Y
irmi
d
ördÜncÜ
l
em
a
| 458 | Lem’aLar
1...,448,449,450,451,452,453,454,455,456,457 459,460,461,462,463,464,465,466,467,468,...1406
Powered by FlippingBook