Lem'alar - page 461

düşünmeye iktidarsız bulunduğum hâlde, bu gece şiddetli
bir ihtarla kalbime geldi ki:
“Madem on beş sene evvel gençlerin istemeleriyle
Gençlik Rehberi
’ni onlar için yazdın ve pek çok istifade
edildi. Hâlbuki hanımlar taifesi, gençlerden daha ziyade
bu zamanda öyle bir rehbere muhtaçtırlar.”
Ben de bu ihtara karşı gayet perişan ve zaaf ve aczim-
le beraber, üç nükte ile, gayet muhtasar bazı lüzumlu
maddeleri, o mübarek hemşirelerime ve manevî genç ev-
lâtlarıma beyan ediyorum.
BİrİNCİ NüKte
risale-i nur’un en mühim bir esası şefkat olmasından,
nisâ taifesi şefkat kahramanları bulunmaları cihetiyle da-
ha ziyade risale-i nur’la fıtraten alâkadardırlar. Ve
lillâ-
hilhamd
bu fıtrî alâkadarlık çok yerlerde hissediliyor. Bu
şefkatteki fedakârlık, hakikî bir ihlâsı ve mukabelesiz bir
fedakârlık manasını ifade ettiğinden, şimdi bu zamanda
pek çok ehemmiyeti var.
evet, bir valide veledini tehlikeden kurtarmak için hiç-
bir ücret istemeden ruhunu feda etmesi ve hakikî bir ih-
lâs ile vazife-i fıtriyesi itibarıyla kendini evlâdına kurban
etmesi gösteriyor ki, hanımlarda gayet yüksek bir kahra-
manlık var. Bu kahramanlığın inkişafı ile hem hayat-ı dün-
yeviyesini, hem hayat-ı ebediyesini onunla kurtarabilir.
Fakat bazı fena cereyanlarla, o kuvvetli ve kıymettar se-
ciye inkişaf etmez. Veyahut suistimal edilir. Yüzer numu-
nelerinden bir küçük numunesi şudur:
Lem’aLar | 461 |
Y
irmi
d
ördÜncÜ
l
em
a
veya bir şey için kendini feda et-
mek.
lillâhilhamd:
Allah’a şükür ve
hamd olsun ki.
lüzumlu:
gerekli.
mana:
anlam.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
muhtasar:
ihtisar edilmiş, kısa,
özet.
mukabelesiz:
karşılıksız.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kutlu.
mühim:
önemli.
nisâ:
kadın.
numune:
örnek.
nükte:
ince söz ve mana.
rehber:
kılavuz.
risale-i Nur:
Nur Risalesi.
seciye:
yaratılış, huy, karakter.
suistimal:
bir şeyi kötüye kul-
lanma.
şefkat:
içten ve karşılıksız merha-
met, sevgi.
taife:
takım, kısım.
valide:
ana, anne.
vazife-i fıtriye:
yaratılışa ait va-
zife.
velet:
çocuk, evlât.
zaaf:
zayıflık, güçsüzlük.
ziyade:
çok, fazla, fazlasıyla..
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
alâkadar:
ilgili, münasebetli.
beyan:
açıklama, anlatma,
izah.
cereyan:
akım, aynı görüş ve
fikir eğiliminde olanların oluş-
turduğu hareket.
cihet:
yön.
ehemmiyet:
önem.
esas:
asıl, temel.
evlât:
veletler, çocuklar.
evvel:
once.
feda:
gözden çıkarma, uğruna
verme.
fedakârlık:
feda etme, bir şey
uğrunda sıkıntıya katlanma,
güçlüğe dayanma.
fena:
kötü.
fıtraten:
fıtrî olarak, yaratılış-
tan.
fıtrî:
tabiî, yaratılıştan.
gayet:
son derece, çok.
Gençlik rehberi:
Risale-i Nur
içinde bulunan ve gençlere
nasihatte bulunulan kitapçık.
hakikî:
gerçek, doğru.
hayat-ı dünyeviye:
dünya ha-
yatı.
hayat-ı ebediye:
ebedî ve
sonsuz hayat.
ifade:
söz anlatma.
ihlâs:
samimiyet, bir işi bir iba-
deti başka bir maksat gözet-
meden sırf Allah rızası için
yapmak.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
iktidar:
güç yetme, yapa-
bilme.
inkişaf:
ortaya çıkma, gö-
rülme, meydana çıkma.
istifade:
faydalanma.
itibarıyla:
sayılmak üzere, ba-
kımından.
kıymettar:
değerli, kıymetli.
kurban etmek:
bir kimse
1...,451,452,453,454,455,456,457,458,459,460 462,463,464,465,466,467,468,469,470,471,...1406
Powered by FlippingBook