Lem'alar - page 459

hasleti sadâkattir, emniyettir. Açık saçıklık ise, bu sadâ-
kati kırar, kocası nazarında emniyeti kaybeder, ona vic-
dan azabı çektirir. Hatta erkeklerde iki güzel haslet olan
cesaret ve sahavet kadınlarda bulunsa, bu emniyete ve
sadâkate zarar olduğu için, ahlâk-ı seyyiedendir, kötü
haslet sayılırlar. Fakat kocasının vazifesi, ona hazinedar-
lık ve sadâkat değil, belki himayet ve merhamet ve hür-
mettir. onun için, o erkek inhisar altına alınmaz, başka
kadınları da nikâh edebilir.
Memleketimiz Avrupa’ya kıyas edilmez. Çünkü orada,
düello gibi çok şiddetli vasıtalarla, açık saçıklık içinde na-
mus bir derece muhafaza edilir. İzzet-i nefis sahibi birisi-
nin karısına pis nazarla bakan, boynuna kefenini takar,
sonra bakar. Hem memalik-i bâride olan Avrupa’daki ta-
biatlar, o memleket gibi bârid ve camittirler. Bu Asya, yani
âlem-i İslâm kıt’ası, ona nispeten memalik-i harredir. Ma-
lûmdur ki, muhitin, insanın ahlâkı üzerinde tesiri vardır.
o bârid memlekette, soğuk insanlarda hevesat-ı hayvani-
yeyi tahrik etmek ve iştihayı açmak için açık saçıklık bel-
ki çok suistimalâta ve israfata medar olmaz. Fakat seriüt-
teessür ve hassas olan memalik-i harredeki insanların he-
vesat-ı nefsaniyesini mütemadiyen tehyiç edecek açık sa-
çıklık, elbette çok suistimalâta ve israfata ve neslin zaafi-
yetine ve sukut-i kuvvete sebeptir. Bir ayda veya yirmi
günde ihtiyac-ı fıtrîye mukabil, her birkaç günde kendini
bir israfa mecbur zanneder. o vakit, her ayda on beş gün
kadar
hayız
gibi
arızalar
münasebetiyle
Lem’aLar | 459 |
Y
irmi
d
ördÜncÜ
l
em
a
kıt’a:
arazî, memleket, ülke.
kıyas etme:
karşılaştırma.
malûm:
bilinen.
mecbur:
zorunluluk.
medar:
sebep, vesile.
memalik-i bâride:
soğuk iklimli
memleketler.
memalik-i harre:
sıcak memle-
ketler.
merhamet:
acımak, şefkat göster-
mek, korumak.
muhafaza:
koruma.
muhit:
çevre.
mukabil:
karşılık.
münasebet:
vesile.
mütemadiyen:
sürekli olarak, de-
vamlı.
namus:
edep, hayâ, ahlâk, doğru-
luk gibi faziletlerin sonucu olan ve
yüksek değer taşıyan özellik.
nazar:
bakış, niyet.
nesil:
soy-sop, zürriyet.
nikâh etme:
evlenme.
nispeten:
nispetle, kıyaslayarak.
sadâkat:
bağlılık.
sahavet:
el açıklığı, cömertlik.
seriütteessür:
çabuk tesir gören,
çabuk üzülen.
suistimalât:
kötüye kullanmalar.
sukut-i kuvvet:
kuvvetten
düşme.
tabiat:
huy, karakter, mizaç.
tahrik etmek:
hareketlendirme,
duyguları, uyandırma, kışkırtma.
tehyiç etme:
heyecana getirme.
tesir:
etki; iz bırakma.
vasıta:
aracılık.
vazife:
görev.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı şerden
ayırt etmeye yardımcı olan ahlâkî
duygu.
zaafiyet:
zayıflık, güçsüzlük.
zan:
sanma.
ahlâk:
huylar, tabiatlar.
ahlâk-ı seyyie:
çirkin ahlâk,
kötü huylar.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
arıza:
aksama, aksaklık.
azap:
büyük sıkıntı, şiddetli
acı.
bârid:
soğuk.
camit:
ruhsuz, sert, katı.
düello:
iki kişi arasında şahit-
ler yanında olan çarpışma,
kavga.
emniyet:
eminlik, inanma, gü-
venme.
haslet:
insanın yaratılışından
gelen huy ve karakter, doğuş-
tan gelen özellik, mizaç.
hassas:
duyarlı, içli.
hayız:
kadınlara ait özel ay
hâli, âdet.
hazinedar:
malı muhafazaya
memur olan.
hevesat-ı hayvaniye:
hay-
vanca arzular, hayvanî his ve
arzular.
hevesat-ı nefsaniye:
nefse ait
istekler, nefsin gelip geçici
olan çirkin arzu ve istekleri.
himayet:
koruma.
hürmet:
riayet, ihtiram.
ihtiyac-ı fıtrîye:
doğuştan ge-
len bir duygu ve ihtiyaç.
inhisar altına almak:
tekeline
almak, özel olarak sınırlandır-
mak.
israf:
ihtiyaçtan fazlasını har-
cama.
israfat:
israflar, lüzumsuz yere
harcamalar.
iştiha:
fazla istek, arzu.
izzet-i nefis:
şahsiyet, şerefli,
namuslu, ahlâklı kimselerin
karakterinde bulunan tavizsiz
duygu.
1...,449,450,451,452,453,454,455,456,457,458 460,461,462,463,464,465,466,467,468,469,...1406
Powered by FlippingBook