Lem'alar - page 449

meyvesi ve küçük bir fihristesi ve listesi olduğundan; se-
ni yapmak için kâinatı ve anasırı ince elekle eleyip has-
sas ölçülerle aktâr-ı âlemden senin vücudundaki madde-
leri toplamak lâzım gelir. Çünkü esbab-ı maddiye yalnız
terkip eder, toplar. kendilerinde bulunmayanı hiçten,
yoktan yapamadıkları, bütün ehl-i akıl yanında musad-
daktır. öyle ise, küçük bir zîhayatın cismini aktâr-ı âlem-
den toplamaya mecbur olurlar. İşte vahdette ve tevhidde
ne kadar kolaylık ve şirkte ve dalâlette ne kadar müşkü-
lât var olduğunu anla.
İkincisi
: İlim noktasında hadsiz bir sühulet vardır. Şöy-
le ki:
kader, ilmin bir nev’idir ki, her şeyin manevî ve mah-
sus kalıbı hükmünde bir miktar tayin eder. Ve o miktar-ı
kaderî, o şeyin vücuduna bir plân, bir model hükmüne
geçer. kudret icat ettiği vakit, gayet sühuletle, o kaderî
miktar üstünde icat eder. eğer o şey muhit ve hadsiz ve
ezelî bir ilmin sahibi olan kadîr-i zülcelâl’e verilmezse, sa-
bıkan geçtiği gibi, binler müşkülât değil, belki yüz muha-
lât ortaya düşer. Çünkü o miktar-ı kaderî ve miktar-ı ilmî
olmazsa, binler haricî ve maddî kalıplar, küçücük bir hay-
vanın cesedinde istimal edilmek lâzım gelir.
İşte vahdette nihayetsiz kolaylık ve dalâlette ve şirkte
hadsiz müşkülâtın bir sırrını anla,
(1)
o
Ün
ôr
bn
G n
ƒo
gr
hn
G p
ön
ün
Ñr
dG p
ír
ªn
?n
c s
’p
G p
án
YÉ°s
ùdG o
ôr
en
G B É n
en
h
ayeti ne kadar
hakikatli ve doğru ve yüksek bir hakikati ifade ettiğini bil.
Lem’aLar | 449 |
Y
irmi
Ü
çÜncÜ
l
em
a
mesi, takdir etmesi, plânlaması.
kaderî:
kader ile alâkalı, ilgili.
Kadîr-i Zülcelâl:
büyüklük sahibi
ve her şeye gücü yeten Allah.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar,
evren.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
lâzım:
gerekli, lüzumlu.
mahsus:
bir şeye has olan, özel.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan, soyut.
mecbur:
zorunluluk.
miktar-ı ilmî:
İlâhî ilim ile belirle-
nen ölçü.
miktar-ı kaderî:
İlâhî kader ile
takdir edilmiş, belirlenmiş miktar,
ölçü.
model:
örnek, numune.
muhalât:
muhaller, olması müm-
kün olmayanlar.
muhit:
ihata eden, kuşatan.
musaddak:
tasdik olunmuş, doğ-
rulanmış.
müşkülât:
zorluklar.
nevi:
çeşit, tür.
nihayetsiz:
sonsuz.
plân:
program, proje.
sabıkan:
biraz önce.
sır:
gizli hakikat.
sühulet:
kolaylık.
şirk:
Allah’a ortak koşma, müşrik-
lik.
tayin etme:
belirleme.
terkip etme:
düzenleme, bir
araya getirme, sentez.
tevhid:
birleme, Allah’ın bir oldu-
ğuna inanmak.
vahdet:
Allah’ın birliğinin bütün
varlıklarda görülmesi.
vakit:
zaman.
vücut:
var olma, varlık.
zîhayat:
hayat sahibi, canlı.
aktâr-ı âlem:
âlemin dört bir
yanı, her tarafı.
anasır:
unsurlar, temel ele-
manlar.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cüm-
lesi.
ceset:
vücut, beden.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten
ayrılmak, azmak.
ehl-i akıl:
akıllı olanlar, akıl sa-
hipleri.
esbab-ı maddiye:
maddî se-
bepler.
ezelî:
öncesiz ve başlangıcı ol-
mayan, sonsuz.
fihriste:
özet, içindekiler.
gayet:
son derece, çok.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek, doğru.
haricî:
dışarıya ait, dışla ilgili.
hassas:
incelikli, ölçü aleti.
hükmünde:
değerinde ve ye-
rinde.
hükmüne geçme:
değerine
olma, yerine geçme.
icat:
yoktan var etme, ya-
ratma.
ilim:
ilim, bilgi.
istimal:
kullanma.
kader:
Allah’ın sonsuz ilmi ile,
kâinatta olmuş ve olacak bü-
tün şeylerin varlık ve yoklu-
ğunu, geçmiş ve geleceğini bil-
1.
Kıyametin gerçekleşmesi göz açıp kapayıncaya kadar, yahut ondan da yakındır. (Nahl Suresi:
77.)
1...,439,440,441,442,443,444,445,446,447,448 450,451,452,453,454,455,456,457,458,459,...1406
Powered by FlippingBook