müsebbebi sebep ile beraber halk ederek, cilve-i esması-
nı ve hikmetini göstermek için, bir tertip ve tanzim ile
zahirî bir sebebiyet, bir mukarenet vermekle, eşyadaki
zahirî kusurlara, merhametsizliklere ve noksaniyetlere
merci olmak için, esbap ve tabiatı dest-i kudretine perde
etmiş, izzetini o suretle muhafaza etmiş.
Acaba bir saatçi, saatin çarklarını yapsın, sonra saati
çarklarla tertip edip tanzim etsin, daha mı kolaydır?
Yoksa harika bir makineyi o çarklar içinde yapsın, son-
ra saatin yapılmasını o makinenin camit ellerine versin,
tâ saati yapsın, daha mı kolaydır? Acaba imkân haricin-
de değil midir? Haydi, o insafsız aklınla sen söyle, sen
hâkim ol.
Veyahut bir kâtip mürekkep, kalem, kâğıdı getirdi.
onunla kendi bizzat o kitabı yazsa daha mı kolaydır?
Yoksa o kâğıt, mürekkep, kalem içinde, o kitaptan daha
sanatlı, daha zahmetli, yalnız o tek kitaba mahsus olarak
bir yazı makinesi icat etsin, sonra o şuursuz makineye
“Haydi, sen yaz” desin de kendi karışmasın, daha mı ko-
laydır? Acaba yüz defa yazıdan daha müşkül değil midir?
Eğer desen
: evet, bir kitabı yazan makinenin icadı
o kitaptan yüz defa daha müşküldür. Fakat o makine,
aynı kitabın birçok nüshalarını yazmasına vasıta olmak
cihetiyle, belki bir kolaylık var.
El cevap
: nakkaş-ı ezelî, hadsiz kudretiyle, nihayetsiz
cilve-i esmasını her vakit tazelendirmekle ayrı ayrı şekil-
de göstermek için, eşyadaki teşahhusları ve hususî
Lem’aLar | 439 |
Y
irmi
Ü
çÜncÜ
l
em
’
a
noksaniyet:
eksiklik, noksanlık.
nüsha:
birbirinin aynı olan yazılı
metinlerden her biri, kopya.
perde:
örtü, engel.
sebebiyet:
sebep olma, gerek-
tirme.
suret:
biçim, tarz.
şuur:
bir şeyi anlama, kavrama
gücü, bilinç.
tanzim:
düzenleme.
tertip:
düzene koyma, düzen.
teşahhus:
belirlenme, maddî ya-
pıya sahip olma, cisimlenme.
vakit:
zaman.
vasıta olmak:
aracı olmak.
zahirî:
diş görünüşteki.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşakkat.
camit:
ruhsuz, sert, cansız.
cihetiyle:
yönüyle, tarafıyla.
cilve-i esma:
Allah’ın isimleri-
nin varlıklardaki eseri, görün-
tüsü.
çark:
bir eksenin döndürdüğü
tekerlek biçimindeki makine
parçası.
dest-i kudret:
kudret eli, Al-
lah’ın ezelî gücünün eli.
esbap:
nedenler, sebepler.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hâkim:
yargıç, bir konuda ka-
rar veren.
halk etmek:
yaratmak.
hariç:
bir şeyin dışı.
harika:
olağanüstü, mükem-
mel.
hikmet:
kâinattaki ve yaratı-
lıştaki İlâhî gaye, fayda.
hususî:
bir kişiye has olan,
özel.
icat:
vücuda getirme, yoktan
var etme, yaratma.
imkân:
mümkün olma, olabi-
lirlik.
izzet:
değer, itibar, şeref, üs-
tünlük.
kâtip:
yazan, yazıcı.
kudret:
kuvvet, iktidar.
kusur:
eksiklik, noksan, özür.
merci:
başvurulacak yer, kay-
nak.
merhamet:
acımak, şefkat
göstermek.
muhafaza:
koruma.
mukarenet:
bitişiklik.
müsebbep:
sebep olunarak
meydana getirilen, sonuç.
müşkül:
zor, güç.
Nakkaş-ı ezelî:
ezelî nakkaş;
her şeyi zatına has olarak na-
kış nakış işleyen, evveli olma-
yan Allah.
nihayetsiz:
sonsuz.