Bahtiyardır o kadın ki, kocasının diyanetine bakıp
“Ebedî arkadaşımı kaybetmeyeyim” diye takvaya girer.
Veyl o erkeğe ki, saliha kadınını ebedî kaybettirecek
olan sefahate girer.
Ne bedbahttır o kadın ki, müttakî kocasını taklit et-
mez, o mübarek ebedî arkadaşını kaybeder.
Binler veyl o iki bedbaht zevç ve zevceye ki, birbirinin
fıskını ve sefahatini taklit ediyorlar, birbirine ateşe atıl-
masında yardım ediyorlar.
üÇüNCü HİKmet
Bir ailenin saadet-i hayatiyesi, koca ve karı mabeynin-
de bir emniyet-i mütekabile ve samimî bir hürmet ve mu-
habbetle devam eder. tesettürsüzlük ve açık saçıklık, o
emniyeti bozar, o mütekabil hürmet ve muhabbeti de kı-
rar. Çünkü, açık saçıklık kılığına giren on kadından an-
cak bir tanesi bulunur ki, kocasından daha güzeli görme-
diğinden, kendini ecnebiye sevdirmeye çalışmaz. doku-
zu, kocasından daha iyisini görür. Ve yirmi adamdan an-
cak bir tanesi, karısından daha güzelini görmüyor. o va-
kit o samimî muhabbet ve hürmet-i mütekabile gitmekle
beraber, gayet çirkin ve gayet alçakça bir his uyandırma-
ya sebebiyet verebilir. Şöyle ki:
İnsan, hemşire misillü mahremlerine karşı fıtraten şe-
hevanî his taşıyamıyor. Çünkü mahremlerin simaları, ka-
rabet ve mahremiyet cihetindeki şefkat ve muhabbet-i
meşruayı ihsas ettiği cihetle, nefsî, şehevanî temayülâtı
Lem’aLar | 457 |
Y
irmi
d
ördÜncÜ
l
em
’
a
sima:
yüz, çehre.
şefkat:
acıyarak ve esirgeyerek
sevme, içten ve karşılıksız merha-
met.
şehevanî:
şehvetle ilgili, nefsanî
arzularla ilgili.
taklit etmek:
bir kimseye benze-
meye çalışmak.
takva:
Allah korkusuyla dinin ya-
sak ettiği şeylerden kaçınma.
temayülât:
temayüller, meyiller,
eğilimler.
tesettür:
örtünme.
veyl:
yazıklar olsun!.
zevce:
nikâhlı kadın, hanım, eş.
zevç:
koca, eş.
bahtiyar:
bahtlı, tâli’li, mutlu.
bedbaht:
bahtı kara, kötü tâ-
li’li, zavallı.
cihet:
yön.
diyanet:
dini emirlere bağlılık,
dindarlık.
ebedî:
sonsuz, sürekli, daimî.
ecnebi:
yabancı.
emniyet:
eminlik, güvenlik.
emniyet-i mütekabile:
karşı-
lıklı güven, emniyet.
fısk:
hak yolundan çıkma, gü-
naha dalma.
fıtraten:
fıtrî olarak, yaratılış-
tan.
gayet:
son derece, çok.
hürmet:
riayet, saygı.
hürmet-i mütekabile:
karşı-
lıklı saygı, hürmet.
ihsas:
hissettirme.
karabet:
yakınlık, hısımlık, ak-
rabalık.
mabeyn:
ara.
mahrem:
nikâh düşmeyen,
evlenilmesi haram ve yasak
edilen.
mahremiyet:
mahremlik.
misillü:
gibi, benzeri.
muhabbet-i meşrua:
helâl
muhabbet, dine uygun sevgi.
mübarek:
hayırlı, mutlu.
mütekabil:
karşılıklı.
müttakî:
günah ve haramdan
uzak duran, takva sahibi.
nefsî:
kulun kötü ve günah
olan hâl ve huyları.
saadet-i hayatiye:
hayatın
saadeti, mutluluğu.
saliha:
iyi amel işleyen, takva
sahibi dindar kadın.
sebebiyet:
sebep olma, gerek-
tirme.
sefahat:
zevk, eğlence ve ya-
sak şeylere düşkünlük, sefih-
lik.