Lem'alar - page 464

o mübarek taifede inkişafa başlasa, daire-i İslâmiyede pek
büyük bir saadete medar olur. Hâlbuki erkeklerin kahra-
manlıkları mukabelesiz olamıyor; belki yüz cihette muka-
bele istiyorlar. Hiç olmazsa şan ve şeref istiyorlar. Fakat
maatteessüf bîçare mübarek taife-i nisâiye, zalim erkek-
lerinin şerlerinden ve tahakkümlerinden kurtulmak için,
başka bir tarzda, zaafiyetten ve aczden gelen başka bir
nevide riyakârlığa giriyorlar.
İKİNCİ NüKte
Bu sene inzivada iken ve hayat-ı içtimaiyeden çekildi-
ğim hâlde, bazı nurcu kardeşlerimin ve hemşirelerimin
hatırları için dünyaya baktım. Benimle görüşen ekserî
dostlardan, kendi ailevî hayatlarından şekvalar işittim.
“eyvah!” dedim. “
İnsanın, hususan Müslümanın tahas-
sungâhı ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile ha-
yatıdır.
Bu da mı bozulmaya başlamış?” dedim. sebebini
aradım. Bildim ki, nasıl İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesine
ve dolayısıyla din-i İslâm’a zarar vermek için, gençleri yol-
dan çıkarmak ve gençlik hevesatıyla sefahate sevk etmek
için bir iki komite çalışıyormuş. Aynen öyle de, bîçare ni-
sâ taifesinin gafil kısmını dahi yanlış yollara sevk etmek
için bir iki komitenin tesirli bir surette perde altında çalış-
tığını hissettim. Ve bildim ki, bu millet-i İslâm’a bir deh-
şetli darbe, o cihetten geliyor. Ben de siz hemşirelerime
ve gençleriniz olan manevî evlâtlarıma kat’iyen beyan edi-
yorum ki:
Kadınların saadet-i uhreviyesi gibi saadet-i dünyeviye-
leri de ve fıtratlarındaki ulvî seciyeleri de, bozulmaktan
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
ailevî:
aileye mensup, aile ile il-
gili.
beyan etmek:
açıklama, izah
etme.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cihet:
yön.
daire-i İslâmiye:
İslâm dairesi, din
sahası.
darbe:
kötü duruma düşüren, sar-
san olay.
din-i İslâm:
İslâm dinî.
ekserî:
çok, çoğunluğu.
fıtrat:
yaratılış, mizaç, huy.
gafil:
gaflette bulunan, dikkatsiz,
Allah’a ve ahirete karşı duyarsız
davranan.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal hayat,
toplum hayatı.
hevesat:
gelip geçici istek ve he-
vesler.
hususan:
bilhassa, özellikle.
inkişaf:
ortaya çıkma, görülme,
meydana çıkma.
inziva:
tek başına yaşama.
İslâmiyet:
Müslümanlık.
kat’iyen:
kat’î olarak, kesinlikle.
komite:
bir maksat için oluşan
hey’et, topluluk.
maatteessüf:
ne yazık ki, üzüle-
rek.
Y
irmi
d
ördÜncÜ
l
em
a
| 464 | Lem’aLar
manevî evlât:
bir kimsenin
evlât edindiği kişi veya kişiler.
medar:
sebep, vesile.
millet-i İslâm:
İslâm milleti,
Müslümanlar.
mukabele:
karşılık.
mübarek:
hayırlı, mutlu.
müslüman:
İslâm dininden
olan, Müslim.
nevi:
çeşit, tür.
nisâ:
kadınlar.
nükte:
ince söz ve mana.
riyakârlığa girmek:
inandığı,
düşündüğü gibi olmayıp iki
yüzlü davranmak.
saadet:
mutluluk.
saadet-i dünyeviye:
dünya
hayatındaki mutluluk, huzur.
saadet-i uhreviye:
Ahiretle il-
gili saadet, mutluluk.
seciye:
yaratılış, huy, karak-
ter.
sefahat:
zevk, eğlence ve ya-
sak şeylere düşkünlük, sefih-
lik.
sevk etmek:
sürüklemek.
suret:
biçim, görüntü, tarz.
şan:
şöhret.
şekva:
şikâyet, yakınma.
şer:
kötülük.
şeref:
büyüklük, yükseklik,
yücelik.
tahakküm:
zorbalık etme,
zorla hükmetme.
tahassungâh:
sığınak, huzur
duyulan, korunma yeri.
taife:
topluluk, gurup, takım.
taife-i nisâiye:
kadınlar top-
luluğu, kadın kısmı.
tesir:
etki; iz bırakma.
ulvî:
yüksek, yüce.
zaafiyet:
zayıflık, güçsüzlük.
zalim:
zulmeden, haksızlık
eden.
1...,454,455,456,457,458,459,460,461,462,463 465,466,467,468,469,470,471,472,473,474,...1406
Powered by FlippingBook