Lem'alar - page 468

idareye çalışınız, satmaya çalışmayınız. Şayet size müna-
sip olmayan bir erkek kısmet olsa, siz kısmetinize razı olu-
nuz ve kanaat ediniz. İnşaallah, rızanız ve kanaatinizle o
da ıslah olur. Yoksa, şimdiki işittiğim gibi, mahkemelere
boşanmak için müracaat edeceksiniz. Bu da, haysiyet-i
İslâmiye ve şeref-i milliyemize yakışmaz.
üÇüNCü NüKte
Aziz Hemşirelerim,
kat’iyen biliniz ki, daire-i meşruanın haricindeki zevk-
lerde, lezzetlerde, on derece onlardan ziyade elemler ve
zahmetler bulunduğunu, risale-i nur yüzer kuvvetli delil-
lerle, hâdisatlarla ispat etmiştir. Uzun tafsilâtı risale-i
nur’da bulabilirsiniz.
ezcümle,
Küçük Sözler
’den Altıncı, Yedinci, sekizinci
sözler ve
Gençlik Rehberi
benim bedelime sizlere tam bu
hakikati gösterecek. onun için,
daire-i meşruadaki keyfe
iktifa ediniz ve kanaat getiriniz.
sizin, hanenizdeki ma-
sum evlâtlarınızla masumâne sohbet, yüzer sinemadan
daha ziyade zevklidir.
Hem kat’iyen biliniz ki, bu hayat-ı dünyeviyede hakikî
lezzet iman dairesindedir ve imandadır. Ve a’mal-i sali-
hanın her birisinde bir manevî lezzet var. Ve dalâlet ve
sefahatte, bu dünyada dahi gayet acı ve çirkin elemler bu-
lunduğunu risale-i nur yüzer kat’î delillerle ispat etmiştir.
Âdeta imanda bir cennet çekirdeği ve dalâlette ve sefahat-
te bir cehennem çekirdeği bulunduğunu, ben kendim çok
tecrübelerle ve hâdiselerle aynelyakîn görmüşüm ve
âdeta:
sanki.
a’mal-i saliha:
salih ameller, Al-
lah’ın rızasına uygun yapılmış iyi
ve hayırlı işler.
aynelyakîn:
göz ile görür dere-
cede kesin olarak bilme veya bu
derecede inanma.
aziz:
muhterem, değerli.
bedel:
karşılık.
daire-i meşrua:
dinin uygun gör-
düğü helâl daire.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten ay-
rılmak, azmak.
delil:
bir meseleyi ispata yarayan
şey, bürhan.
elem:
üzüntü, maddî manevî ıztı-
rap.
evlât:
veletler, çocuklar.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
gayet:
son derece, çok.
hadisat:
hâdiseler, olaylar.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek.
Y
irmi
d
ördÜncÜ
l
em
a
| 468 | Lem’aLar
hakikî:
gerçek.
hane:
ev, mesken.
hayat-ı dünyeviye:
dünya ha-
yatı.
haysiyet-i İslâmiye:
İslâmiye-
tin değeri, itibarı, şerefi.
idare:
yönetme, çekip çe-
virme.
iktifa etmek:
yeterli bulmak,
kâfi görmek.
iman:
inanç, itikat.
İnşaallah:
Allah’ın emri olursa,
Allah izin verirse manalarında
kullanılan bir dua.
ıslah:
iyi duruma getirme, dü-
zeltme.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme, bürhan, kanıt.
kanaat:
göz tokluğu, Allah’ın
nasip ettiği rızka razı olma, ye-
tinme.
kanaat getirmek:
göz tok-
luğu, elindeki ile yetinmek.
kat’î:
kesin.
kat’iyen:
kat’î olarak, kesin-
likle.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan, ruhanî.
masumâne:
masumca, kötü-
lüğü olmayan, iyi bir şekilde.
münasip:
uygun.
müracaat etmek:
başvurmak.
nükte:
ince söz ve mana.
razı:
hoşnut olma, memnun-
luk.
rıza:
razı olma, hoşnutluk.
sefahat:
yasak olan zevk ve
eğlencelere düşkünlük, sefih-
lik.
şeref-i milliye:
dine ve millete
ait şeref.
tafsilât:
tafsiller, izahlar, etraflı
olarak bildirmeler.
tecrübe:
deneyim, sınama.
ziyade:
fazlasıyla.
1...,458,459,460,461,462,463,464,465,466,467 469,470,471,472,473,474,475,476,477,478,...1406
Powered by FlippingBook