risale-i nur’da bu hakikat tekrar ile yazılmış. en şedit mu-
annit ve muterizlerin eline girip, hem resmî ehl-i vukuflar
ve mahkemeler o hakikati cerh edememişler. Şimdi sizin
gibi mübarek ve masum hemşirelerime ve evlâtlarım hük-
münde küçüklerinize, başta
Tesettür Risalesi
ve
Gençlik
Rehberi
ve
Küçük Sözler
benim bedelime sizlere ders ver-
sin.
Ben işittim ki, benim size camide ders vermekliğimi ar-
zu ediyorsunuz. Fakat benim perişaniyetimle beraber has-
talığım ve çok esbap, bu vaziyete müsaade etmiyor. Ben
de sizin için yazdığım bu dersimi okuyan ve kabul eden
bütün hemşirelerimi, bütün manevî kazançlarıma ve du-
alarıma nur Şakirtleri gibi dahil etmeye karar verdim.
eğer siz benim bedelime risale-i nur’u kısmen elde edip
okusanız veya dinleseniz, o vakit, kaidemiz mucibince,
bütün kardeşleriniz olan nur şakirtlerinin manevî kazanç-
larına ve dualarına da hissedar oluyorsunuz.
Ben şimdi daha ziyade yazacaktım. Fakat çok hasta ve
çok zayıf ve çok ihtiyar ve tashihat gibi çok vazifelerim
bulunduğundan, şimdilik bu kadarla iktifa ettim.
(1)
? /
bÉn
Ñ r
dG n
ƒo
g ? /
bÉn
Ñ r
dn
G
Duanıza muhtaç kardeşiniz
Sa i d Nu r s î
®
Lem’aLar | 469 |
Y
irmi
d
ördÜncÜ
l
em
’
a
resmî:
devletin olan, devlete ait.
şakirt:
talebe.
şedit:
şiddetli.
tashihat:
bir kitap üzerinde yan-
lışları düzeltmek için yapılan ça-
lışma.
tesettür:
örtünme.
vazife:
görev.
vaziyet:
durum, hâl.
ziyade:
fazla.
arzu:
aşırı istek, heves.
Bâkî:
yok olmayan, sürekli ve
kalıcı olan, bütün varlıklar yok
olurken yok olmayan, ve bü-
tün varlıklar yok olduktan
sonra da zatıyla var olan tek
varlık, Allah.
bedel:
karşılık.
cerh etmek:
bir iddiayı, bir
fikri çürütmek.
ehl-i vukuf:
bilir kişiler.
esbap:
nedenler, sebepler.
evlât:
veletler, çocuklar.
hakikat:
gerçek.
hissedar:
hisse, pay sahibi.
hükmünde:
değerinde, ye-
rinde.
iktifa etmek:
yeterli bulmak,
kâfi görmek.
kaide:
kural, esas, prensip.
kısmen:
kısmî olarak, bir kı-
sım.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
masum:
günahı, kötülüğü ol-
mayan, suçsuz.
muannit:
inatçı.
mucibince:
gereğince.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
muteriz:
itiraz eden, karşı çı-
kan.
mübarek:
hayırlı, mutlu.
müsaade:
izin:
perişaniyet:
perişanlık, düze-
nin bozulması, iyi olmayan du-
rum.
1.
Bâkî olan yalnız Allah’tır.